14.04.2014, 18:07

Budanmak tazelenmektir

Kişisel kararlarımız, bizi ve bazı durumlarda yakın çevremizi bağlarken; üst yöneticinin kararları tüm çalışanları bağlar. Ancak çok kez yöneticinin aldığı karardan ilgili kişiler veya bölümler habersizdir veya kararı alanla, uygulayan işi farklı  yorumlar. Sonuçta hepimizin bildiği huzursuzluklar yaşanır. 

Bir çalışana, yetkinliğine uymayan bir görev verip ondan sonuç beklemek ve bu sonuç alınmadığı zaman da "beni kimse anlamıyor" diye yakınmak da bir yönetici için küçük düşürücü bir durumdur.

Pek çok yönetici karar almak yerine niyet belirtir. Karar aldığını zannederek ve bu niyeti de yüksek sesle ifade etmiş olduğu için kendisine bağlı olanların bu niyeti gerçekleştirmelerini umut eder. Bu gerçekleşmeyince de kendisine haksızlık yapıldığını, etrafındakilerin duyarsız olduğunu düşünmeye başlar ve giderek asabi davranışlar sergiler.

Alınan kararı uygulama görevinin ve sorumluluğunun kime ait olduğunu mutlaka açıkça belirlemek gerekir. Eğer kararı alıp sorumluluk ve yetkiyi saptamazsak sadece bir niyet beyan etmiş olur, karar almış olmayız.

Karar almak, yanlışla doğru arasından seçim yapmak değil, birçok doğru seçenek arasından bir yol bulmaktır. Hayatta karşılaştığımız sorunların birden fazla doğru ve birden fazla yanlış cevabı olduğuna göre karar, en doğruyu seçmektir.

Karar alınmadan önce tarafsız, yansız bir tutum takınmak gibi durum söz konusu değildir. Hepimizin her konuda fikri vardır. Yöneticinin hem konuyla ilgili bir fikri olması hem de kendi fikrini değiştirmeye yani etkilenmeye açık olması  gerekir. Maalesef “etkilenmek” kavramı bizim kültürümüzde “kişiliksizlik” gibi algılanıyor. Oysa hayatın tamamı etkilemek ve etkilenmek üzerine kurulu değil midir?

Kararları fikir birliği içinde almak gibi bir romantizm içinde olmak hiç de gerekli değildir. Önemli olan doğru kararın hangisi olduğunu bulmaktır. Ortak akıl, güçlü bir fikri bulup bunu karara dönüştürmek demektir. Liderin kendi fikri olmasa bile dinleyip anladığı, ikna olduğu,
üstün bir fikri uygulama kararı alabildiği anlamını taşır.

Şirketler ortalama kararlarla değil cesur kararlarla yol kat edebilir.  

Ortalama kararlar, adı üzerinde vasat kararlardır. 

Vasatlık da şirketleri yerinde saydırır.

Kahramanlığın “asla vazgeçmemek” olduğunu sanıyoruz. Bu yüzden hayatta karşılaştığımız bazı an ve durumlarda gerçekçi olup o işin ve/veya ilişkinin yürümeyeceğini kabul etmek ve vazgeçmek de gereklidir.

Karşımıza “artık oluru kalmamış” durumlar çıktığında bile, körü körüne mücadele etmeye devam etmek, emek verilen bir ilişkiden, bir işten, bir fikirden vazgeçmek dünyanın en zor şeylerinden biri olur, herkes için artık “faydası kalmamış” olanı terk etmek zor gelir bize.

Bitirmesini bilmemek, özel hayatımızda da yakamıza yapışan bir zulümdür. Ne kadar cendereye dönüşse de bir türlü vazgeçemediğimiz ilişkilerimiz, evliliklerimiz hep bundan kaynaklanır.

Bir ortaklığı, bir iş ilişkisini bitirememek, bir üretimi durduramamak veya bir markaya yatırım yapmayı sonlandıramamak düşündüğümüzden çok daha sık rastlanan bir durumdur. Halbuki hangi politikalardan vazgeçeceğine karar verebilenler, bir ağacı budanması gibi kendilerini tazeleme imkânı bulacaklardır.

Değişim ve yenilenmek için hem cesarete hem de bir nebze bilgeliğe ihtiyacımız var. 

Şirketler için gerekli olan bu tutum, özel hayatlarımız için de geçerlidir. 

Tazelenmek için terk etmesini bilmek gerekir. ■
Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159