19.02.2018, 10:53

İhracat Şampiyonu: Otomotiv

Dile kolay, 12 yıldır üst üste ihracat şampiyonumuz, otomotiv sektörü. 2017 yılını 28,.5 milyar Dolarlık ihracatla kapatan otomotiv sektörünün, en çok ihracat yapan firması Ford. 2018’e de hızlı girdi sektör. 2,28 milyar dolarlık bir ihracatla, bugüne kadarki en iyi Ocak ayına imza atmış oldu. Verilere baktığımızda bu artışı sağlayan öncelikle şu 2 kalem: Otomotiv Yan Sanayi ve Otobüs-Minibüs-Midibüs’teki artışlar. Özellikle otobüs ihracatı, birçok girişimciye de ilham kaynağı oluyor. Nasıl mı? ‘İhracat yapabilir miyiz?’ diye şüphede olan firmalara, girişimcilere ilk cevabım: ‘Türkiye’den Amerika’ya yerli tasarım otobüs ihracat ediyoruz; doğru pazarı bulduktan sonra seninki neden olmasın?’ Evet, bir tanesi birkaç tonluk otobüsleri, okyanuslar ötesine, Türkiye’den Amerika’ya ihracatı başarmış bir sektörüz. Şurası kesin ki, bazı hizmet ve ürünlerde, yurtdışında satış yapmak, ülkemizde yapmaktan daha hızlı ve kolay. Şu an çok başarılı bir otomotiv yan sanayi firma sahibi olan bir tanıdığım, işe ilk başladığı zamanlarda yaşadıklarını anlatmıştı da, aylarca yurtiçinde nasıl uğraştığını, fiyatı sağ olsun satın almacıların nasıl kırdığını… Sonra bir fuarda tanıştıkları İspanya’daki bir firmaya teklifi götürdüklerinde, satışın ne kadar hızlı olduğunu… Fiyatta da satın alım yapan firmanın kendi büyüklüğünü kötüye kullanmadan bizimkini nasıl ezmeden ticaret yaptıklarını…

Büyüklüğü Kötüye Kullanmak
‘Büyüklüğü kötüye kullanmak derken..?!’ diye aklınızda belirenler soruları görür gibiyim. Evet, büyüklüğünü kötüye kullanmak. Örneğin, satın alırken küçük firmanın satmak zorunda olduğunu bilerek, olabilecek en küçük kâr marjına hatta neredeyse kârsız alıma zorlayarak..‘yok artık’ demeyeceğinizi bilsem, ‘zararına satışa’da zorladıklarını belirteceğim. Küçük firma da sırf örnek teşkil etsin diye, aylarca sadece spor niyetine yapacakları üretimle bu talebi karşılamaya çalışır, faturasını keser. Bitti mi? Hayır tabii ki... Ödemeyi minimum 60 gün vadeyle anca alır. 60 gün vade yine de iyidir. Ne vadeler olduğunu hepimiz biliyoruz. Fatura kesen firma, kestiği faturanın KDV’sini o ay öder. Kurumlar vergisi dönemi geldiyse, onun kârının yüzde 20’lik vergisini de öder. Zaten o işi yapmak için harcadığı işçiliğin, malzemenin, navlunun vs. parasını da öder. Patron o dönem şirket sahibidir de, cebinde de üç kuruş nakit kalmadan işleri yapmaya devam eder. Parasını geç de olsa alabilirse yine de şükreder. Alamazsa, tekrar o firmaya satış yapma potansiyeli olduğundan, sesini yükseltmeden şirketin ilgili mercilerine ancak ricada bulunur. Sektörümüzde ‘büyüklüğünü kötüye kullanan’ firma yoktur diye düşünüyorum. Aksini düşünüyorsanız, yaşadıklarınızı içeren bir mali bana atabilirsiniz. En azından firma ismi belirtmeden, olayı buraya taşıyabiliriz. Amacımız bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek sonuçta. Bu yaklaşımın şirket kültürü olduğunu değil, o dönem o koltuklarda oturan birkaç profesyonelin şahsi yaklaşımı olabileceğini düşünüyorum. Tabii, bir de, sen, o koltuklarda oturan profesyonel yönetici kardeşim! Markanın gücünü kendine devşirip kişisel egolarını, firman için fayda sağlayacağını düşündüğün hizmetini, ürününü, çözümünü sana sunmaya gelen kişiye yansıtma! Senin profesyonel işin, şirketine fayda sağlayacak ürünler, hizmetler, çözümler bulmak. Sana bunları önerenler de o yüzden çok kıymetli. Hazır konu gelmişken, bir tespitimi de paylaşayım: Ülkemizde en büyük gelişmeye açık alanlardan birinin, bu yeniliklere açık, girişimci ruhlu, yeni ürün, hizmet ve çözümleri araştırıp şirketine yansıtma odaklı profesyonellerin azlığı olduğunu düşünüyorum.

Bu konuyu ayrıca detaylı irdeleriz. Buradaki kök problem sadece bunu yapmayan profesyoneller değil, kültür olarak buna imkan sağlamayan, teşvik etmeyen şirket kültürlerimiz. 
Son sözümüzü de, kendisine çözümleri sunanlara markasının büyüklüğünü kendisine devşirerek egolarını yansıtanlara gönderelim: “Kişiliğini koltuklarından alanlar, koltukları altlarından alındığında kişiliksiz kalıyorlar”, haberiniz olsun. ■
Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159