19.02.2021, 18:50

Korona günleri

İnsanlık olarak bilinmezlerle dolu kötü günler yaşıyoruz. Öncelikle bilinmesi gerekir ki, bu insanlığın başına gelen ilk büyük felaket değil. Klasik olarak, “son felaket olmayacak” demek gerekir. Ama bunu dahi diyemiyoruz, zira son felaket demek bir daha felaket olmayacak demektir. Bu ancak insanlığın sonu ile mümkün olabilir. İnsanlık yaşayacak, ama felaket olmayacak demek zaten mümkün değildir. 

Uzun geçmişinde dünyamız çok felaketler yaşadı. Çok uzun süren bir buzul çağı olduğunu biliyoruz, iklim değişiklikleri nedeniyle önceden var olan pek çok canlının neslini sürdüremeyip yok olduğunu da biliyoruz. 

İnsanlığın bilinen tarihinde çok kötü doğa olayları olduğunu unutmak mümkün değil. Bunlar içinde seller, depremler, volkanlar ilk akla gelenler. Bunların iki ana özelliği var: Birincisi etkisinin sınırlı oluşu.

Ne kadar yaygın ve etkili olurlarsa olsunlar, belli bir bölgeyi ve nüfusu etkilerler. İkincisi ise, bunların çoğunlukla tekrarlanabilir olmasıdır. Neredeyse bunların hiçbirine “geldi geçti” diyemeyiz. Örneğin bazı volkanların söndüğünü biliyoruz. Bu tam olarak tehlikenin geçtiği anlamına gelmez. Bir gün az da olsa tekrarlanma olasılıkları vardır. Bir de hiç görülmedikleri bir yerde ortaya çıkabilirler. 

İklim koşulları hep önemli olmuştur. Zaten sel türü felaketler tümüyle iklim sonuçları değil mi? Bir de kuraklık şeklinde görülen iklim olaylarının kıtlık, açlık gibi çok kötü sonuçlar getirdiğini biliyoruz. Bunda da az acılar yok.

Buraya kadar anlatılan hususlar, doğa olayları olarak adlandırılıp içinden çıkılmaya çalışılabilir. Ancak iklim ve sonuçları konusunda insanlar pek de masum değiller. Artan nüfus ve istenen yaşam tarzı ile standartları, insanlığın doğaya zarar vermesine yol açmıyor mu? Bu husus yakın dönemde önemini iyice hissettirdi, yakın gelecekte daha da ağırlaşan sonuçlar vermesi en büyük olasılıktır.

İnsanlığın artan ihtiyaçları doğayı daha çok tüketmesini gerektiriyor. Buna rağmen yeterli besin ve diğer ihtiyaçları elde edemiyoruz. Yakın gelecekte beslenme sorunları artabilir. Hele bir de yukarıda sözünü ettiğimiz kurak iklimler etkili olursa. Ağır kuraklığın henüz olmadığı günümüzde bile su imkanlarının hem doğrudan tüketim hem de besinler ve endüstriyel ihtiyaçlar için yetmemeye başladığını görmekteyiz. Ya kötü dönemler gelirse. 

Doğa olayları konusunda insanlığın sorumluluğunun az olduğu akla gelebilir. Belki geçmişte bu biraz doğrudur. Bugün ise dünyanın ve üzerindeki kaynakların çok ve kötü kullanımı şeklinde faydalanma tarzı, çevre felaketlerini yaratıyor. Bu felaketler de tabii, diğer felaketleri çoğaltıyor, etkinleştiriyor. Bunun bir önemli yanı da bireysel kurtuluşun olmaması. Kötülerin yaptıkları yanlışlar iyileri de olumsuz etkiliyor. Dünyanın bir yerindeki olumsuzluklar başka yerdeki şartları da bozuyor. 

İnsanların bunlardaki payının son zamanlarda artmış olması geçmişin tam aklanmasını getirmiyor. Bu konuda insanların geçmişten beri yaptığı özel bir yanlışlık var: savaşlar. İnsanlar çeşitli gerekçelerle hep birbirleriyle savaşmışlar. Sorarsanız herkes kendince haklı, suçlu başkası. Kaybeden daha çok zarar görebilir ,ama kazananın da uzun vadeli zararları yok mu? İşin ilginç yanı, bunun bugün de sürmesi. İnsanlığın geldiği medeniyet düzeyi bunu çözmeye yetmiyor, yetecek gibi de değil. 

Salgın hastalıklar

Bugün de içinde yaşadığımız bu türden felaketler geçmişten beri var. Peki hep aynı mı? Diğer felaketlerle benzer mi, şu anda yaşadığımız virüs felaketi doğal kaynaklı mı, yoksa insan müdahalesi var mı, yoksa tümüyle insan kaynaklı diyebilir miyiz? İnsanlar şunu yapmasalardı, olmazdı denebilir ama bu yanlışlarda da doğanın kullanılması şart. Diğer taraftan doğa kaynaklı olanlarda da insanın rolü olmaması ihtimali pek az. Geçmişte yaşanan salgınların nereden nasıl çıktığı, zararları anlaşılmış, belki bugünkü salgın için de bu açıklamalar gelecekte yapılacak, ama ne zaman? Bu husus salgının pek çok bilinmezi ile birlikte çözümlenmesi anlamındadır. Belki de bunları hiçbir zaman öğrenemeyiz. Bizim ömrümüzün yetmemesi bizim için hiç öğrenmemeye eşit değil mi? 

Geçmişte pek çok salgının kendiliğinden söndüğünü biliyoruz. Bazıları çok da etkili olamadan bitmişler. Yapılan aşı ve ilaç çalışmaları da boşa gitmiş. Bugün de böyle olabilir mi? Bugün de salgın bitebilir mi? Evet, ama artık çok yaygın boyuta geldi zaten. Aşı çalışmaları sonuç verdi bile. Bitse de ağır sonuçları oldu, şimdiden. Bitmeme, daha da artma, yaygınlaşma, hatta da daha da kötü şekillere dönüşme olasılıkları vardı ve bu kısmen de olsa yaşanıyor. 

Bu şartlar altında nasıl bir mücadele yöntemi seçeceğiz. Fazla sürmez, daha fazla zarar ver(e)mez, sonu yakın deyip, bunun için fazla çaba ve kaynak harcamamaya, kısacası geçiştirmeye mi çalışacağız? İkinci olarak, bu zaten ağır, daha da kötü olacak deyip üzerinde daha çok mu yoğunlaşacağız? Son olarak da çok kötü şekiller alıp hepimizin yaşamını tehdit edebilir diyerek her şeyi bırakıp bununla mücadeleye mi odaklanacağız? Bu düşünce tarzları gelecekteki yaşam tarzlarımızı çok etkileyecek. 

Bunların her birinin getiri, götürüleri ve riskleri farklı. Virüsün aniden yok olması, sürmesi ve hatta uzun süre hep olması seçeneklerinin olasılık payları ne? Bunları da bilmiyoruz. Bir hareket tarzı daha var; ‘olacağına varır’ demek. Bunu diyenler hiçbir şey yapmaya gerek yok deseler de her türlü olumlu sonucu gözlerinin ucu ile izleyip faydalanmaya çalışıyorlar. Bana göre bu salgının iki belirgin yanı var. Birincisi, bilinmeyenlerin çok oluşu. 

Peki, gelecekte nasıl baş edeceğiz? Bugün bulunan aşıların dahi ne kadar süreyle koruma sağlayacağını, gelecekte koruma sağlayıp, sağlamayacağını bilmiyoruz. Yeni aşılar ve ilaçlar bulunup, bulunmayacağını da bilmiyoruz. 

İkinci belirgin yanı, salgının yayılma şekli. Bugün esas olarak insandan insana olduğunu biliyoruz. Bunun gelecekte de böyle sürüp sürmeyeceğini bilemesek de bunun süreceğini kabul edip buna göre mücadeleye hazırlanmak zorunluluğu tek seçenek. Bu şartlar altında bugün de virüsün bulaşmasını önleme çabası içinde olmak gelecekte de bunu sürdürmeye yönelmek kaçınılmaz oluyor. Ta ki, yeni bilgilere ulaşana kadar. Virüsün risk olmaktan çıktığı ana kadar bu değişmeyecek gibi. 

Bulaşmayı önlemenin tek yolu temassızlık. Diğer bir ifadeyle izolasyon yani yalıtma. Bugün mesafe dediğimiz şey tam izolasyon değilse de virüsün bulaşma ihtimalini aza indirecek kadar yakın temastan kaçınmak. Peki, tümüyle yalıtma mümkün mü? Bence değil. Hayat devam edecek. İnsanlardan tümüyle yalıtılmış bir yaşam mümkün değil. Örneğin aile ve iş çevresi. Hatta bu mücadeleyi uzun zaman sürdürebilmek için belirli sosyal ilişkilere ihtiyacımız var. 

Mesafe dışındaki maske ve temizlik tedbirleri zaten yalıtım çabalarının yetersiz kalması, bazı kaçaklar olması halinde geçerli. Önce, gelen virüsün hastalık yapacak yerlere girmesini önleyici maske kullanıyoruz. Hastalık yapacak yerlere gelmeyen virüslerin de oraya aktarılmaması için de geldikleri yerlerde temizlikle yok etmeye çalışıyoruz. Bunları özetlersek, elden geldiğince yakın temastan kaçınacağız. Bu kaçınmalardaki açıkları maske ve temizlik ile kapatmaya çalışacağız. 

Sanırım mücadelenin özü bu olacak ve bu olmaya devam edecek. Bunlar bulaşmayı önlemek için. Bulaşma halinde hasta olmamak için aşı ve hasta olunca da tedavi bunun takip eden aşamaları. Bunlar bireysel değil, toplu çabalar. Bize düşen, bize sunulan mümkünse ücretsiz, gerekirse ücretli mücadele yöntemlerinden kendimize göre seçim yapıp, faydalanma, kullanma sorumluluğu. Sağlıklı bir yaşam sürdürmemiz dileğiyle…

Ulaşım

Taşıma insanların yer değiştirmesidir. Her değişiklik ve hareket az da olsa risk içerir ancak bazı riskler pahasına bazı yer değiştirmeler ve seyahatler olmak zorundadır. Geriye bu riskleri azaltma kalıyor.

İsteyen riske girip aksini seçebilir. Bu yalnış da değil. Yaşama bakış açısı. Hani çılgın yaşayıp, genç ölmekte bazıları için seçenektir ve ben bunu anlarım. 
Yeter ki, bu seçiminde başkalarının riskini arttırmasın veya en az artırsın. Yolcu taşımacılığında taşınan yolcu sayısının azalması kaçınılmazdır. Bugün biraz daha ötesi olarak riskin az olduğu ulaşım yöntemleri elden geldiğinçe seçiliyor tabii imkanı olanlar için. Bunlar kendine ait aracı kullanma, yakın teması olmayan ulaşım aracı kullanma gibi. 

Seyahat süresinin kısa olduğu uçak gibi hızlı ulaşım araçları riski azaltabilir mi! Herkes kendine ait bağımsız villada dışarıya çıkmadan oturma imkanına sahip olmadığı gibi herkesin hiç seyahat etmeme, kendine ait özel araçlarla çok korunmuş şekilde seyahati de mümkün değildir ve seyahat zorunludur. Peki araçlar değişecek mi! Daha iyi havalandırma vs.. olabilir ama çok fazlasını ben şimdilik beklemiyorum. 

Eskiden trenlerde 4,6,8 kişilik kompartımanlar vardı sonra bunlar azaldı. Vapurlarda da kamaralar vardı ve hala bazılarında sürüyor. Geçen yıl Şubat ayında salgın öncesi Kars-Van turu yaptım. Riskli iş yaptığımı sonradan anladım ama döndükten sonra risksiz olarak bunu geçirdiğim içinde seyahat yapmaktan pişman olmadım. Şimdi böyle bir imkanım hiç yok. Bu seyahatin gidiş veya dönüşten birinin iki kişilik kompartımanlı ekspres ile yapılması makbul. Bende öyle yaptım. Virüs endişesi olmadığı halde yataklı kompartıman çok büyük keyif verdi. Tabii birde trenin iki-üç saatlik duraklamalarındaki gezilere bayıldım. Çok güzel yerler gördüm. Birde trende hizmet ve temizlik iyi olsaydı, daha iyi olurdu ama buna rağmen gittiğim güzel yerleri görmekten ve seyahati tren ile yapmaktan hala da memnunum. Pişman da değilim. Belki şimdi trenle seyahat edecek olsam ne yaparım; geçen yıl zorunlu bir şekilde kompartımanı seçmiştim ama şimdi varsa iki kişilik kompartımanda seyahat etmek isterim. Bu bir ulaşım tarzı olur mu? Diğer araçlarda buna göre yapılır mı, salgın hep sürse uzun mesafelere gitmek için buna göre otobüsler yapılıp işletilir mi? Zor ama neden olmasın. Bundan sonrası ayrı bir uzmanlık konusu. Ben falcı veya gelecek bilimci değilim.

Buna rağmen birşeyler söyleyeyim; aşı yaygınlaşır risk düşerde seyahatler epey artacak. Risk tamamen veya büyük ölçüde kalkarsa hala harcayacak parası kalanlar seyahatler, geziler dahil çokca tüketime yönelecekler. Ama bu dönemin alışkanlıkları kısmende olsa sürecek. Evden çalışma, internet alışverişi, küçük araç kullanımı gibi alışkanlıklar epey sürecek. Ayrıca seyahatlerin yazlık bölgelerde yılın geneline yayılması da mümkün olabilecek.

Ben ne yazık ki, iyi günlerin yakın olduğunu düşünenlerden değilim. ■

Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159