02.10.2017, 10:19

Otobüs Sahipliği ve Sistemsel Yenilenme - 1

Bu kez siz değerli okuyucularıma sistemsel trendler ve yenilenme ile ilgili paylaşımlarda bulunacağım.

Tabiidir ki; daha uzun yıllar; ülkemizdeki insan hareketleri Batı’daki parametrelerle kıyas edilmeyecek düzeyde kendi gerçekliğini oluşturmaya devam edecektir. Ancak bu süreçte; ülkemizin ekonomik, sosyal, kültürel projeksiyonlar dâhilinde, dünyada örneklerin etraflıca incelenmesi, ekonomik ve sosyal sorunları çözülmesi ya da asgariye indirilmesi çerçevesinde ‘şehir, şehirleşme ve şehirlilik’ olgu ve algımızın inşası zorunludur. Zira bugün Tahran, Kahire, Şam, Beyrut ya da herhangi bir Doğu Avrupa şehrine baktığımızda her ne kadar küresel sisteme adapte olmaya başlasalar dahi, şehirlerin taşımış olduğu karakterle, Dünya’nın herhangi bir yöresinde yaşayan insana kendine has bir çağrışım yaptığı ortadadır. Ancak bugün; İstanbul’umuzun herhangi bir ilçesinden alınan bir kesitle ‘yerli ya da yabancı bir karakter’ okuması yapmak mümkün olmayacaktır. Bu anlamda; Anadolu’nun da herhangi bir büyükçe şehrine yapılan AVM, gökdelen ya da benzeri bir yapılaşma uygulamasıyla şehrin kalkınması modeli çökmüştür. Yapacağımız her yatırım; şehrin bütün parametreleri göz önünde tutularak, şehrin birden fazla problemine çözüm getirici nitelikte olmak durumundadır. Dolayısıyla; şehir ve şehirlilik algısını, ilgili, yetkili ve uzman herkesin katılımıyla yapılacak kapsamlı çalışmalar dahilinde özgün bir şekilde tasarlamak ve bunu teknik imkanlarla birleştirerek altyapı, hizmet ve işletim ekseninde azami ölçülere çıkarmak dahilinde önümüzü daha net görmek mümkün olabilecektir diye düşünmekteyiz.

Kavram olarak şehirleşme

‘’Şehirleşme; tarihi kronolojisi paralelinde alabildiğine eskiye giden, her çağda da tanımını ‘yenileyen, güncelleyen, geliştiren’ bir kavramsallaştırmaya sahip olup, ulaştırma sistemleri ile de kopmaz ve karşılıklı sürekli birbirini etkileyen bir bağlama sahiptir. Daha önce de birçok kez değindiğimiz üzere ‘Türkiye’nin 2023 Vizyonu’ dahilinde belirtilmiş olan ‘Dünyanın En Büyük 10 Ekonomisi’ arasına girme hedefi birebir sorunlarını minimize etmiş, hizmet parametrelerini üst düzeye çıkarmış, entegre, çok modlu ve sağlıklı modal dağılıma sahip ve aynı zamanda da satha yayılı bir ulaştırma sistemine sahip olmakla mümkün olabilecektir. Bununla beraber; uzun asırlardan bu yana ‘ekonomi’nin ana yatağını ‘şehir’ teşkil etmektedir. Bu da; bizlere bir ‘Ulaştırma-Ekonomi-Şehir’ üçgenini ortaya koymaktadır.

Modal dağılım…

Ulaştırma sistemleri arası dengeli modal dağılım ve intermodal entegrasyon; bütün ulaştırma argümanlarından maksimum düzeyde faydayı, üst düzey hizmet parametrelerini, erişilebilirliği had safhada desteklemektedir ki; bütün bunlar doğru bir ‘şehir planlama’ sürecinin sebebi ve sonucudur. Dolayısıyla ‘kentsel dönüşüm’ün doğru uygulanabilirliğinin de ‘anahtar’ konularıdır. Daha önce de belirttiğimiz üzere; ‘kentsel dönüşüm’ bir prosesi yani süreci ifade eder ki, bu da entegrist bir bakış açısı gerektirir. Nasıl ki ulaştırma sisteminde ‘modal entegrasyon’u ön plana çıkarıyorsak, aynı şekilde ‘kentsel dönüşüm’de, kentte ‘eski ile yeni’ arasında bir uyum (insicam: harmoni) oluşturmayı hedefler. Ki bu da ancak ‘entegrist’ bir yaklaşım ile söz konusu olur. Bu süreçte; mevcut yapı içerisindeki sorunlu alanların (mahallelerin) tamamıyla yıkılması yerine bütüncül bir bakış açısıyla ‘bu mahallelerin mevcut sorunları’nı kendi iç dinamiklerini harekete geçirerek ıslahı yoluna gidilmesi tercih edilmelidir. Bu da; ‘bütüncül, katılımcı, yönetişimci’ bir süreci ifade eder. Hele ki İstanbul özelinde bu; daha da stratejik ve öncül bir hal alır. Mevcut organik kültürel-sosyal-ekonomik-şehirsel doku; kendi iç dinamiklerinin hareketi geçirilmesi ve dolayısıyla tabir yerindeyse ‘kendi cazibesiyle’ ve bunun iyi yönlendirilmesi-yönetilmesi ile ‘kendi entegrasyonunu çözer ve dönüşümünü tamamlar’ hale getirilmelidir. 

Hizmet odaklı olmalı

Burada; ‘rant odaklı’ bakışın önü tamamen alınmalı, ‘hizmet odaklı’ perspektif, bütünüyle öncelenmelidir. Zira Avrupa’da Prag, Milano, Paris vb. şehirlerin genel görünümünden okumalar yaptığımız takdirde, önümüze ‘tarihi mahalleri (dokusu) ile modern yapıları; görsel-fiziksel-toplumsal vb. her anlamda entegre etmiş, sentetik değil ‘organik’ bir yapıya dönüştürmüş bir tecrübe ile karşılaşmaktayız. Aksi durum; İstanbul özelinde ve ülkemiz genelinde ‘ekonomik mağduriyetler, sosyal problemler, kültürel kopukluklar, sosyal adaletsizlik ve toplumsal iletişimsizlik’ gibi maliyetleri önümüze çıkartacaktır.

Akıllı şehirler

‘Akıllı şehirler’; şehrin su, doğalgaz, güneş, rüzgar, besin, para, elektrik, petrol, maden vb. ana kaynaklarını veri tabanında depolayan; bunları yüklenen program dahilinde, yıllık, on yıllık, yüz yıllık periyotlarla tasarruf eden, devreye sokan-devreden çıkartan bir ‘ana ortak aklı’ bünyesinde barındıracak olan şehirlerdir. Burada; teknik imkanlar bir ‘ana veri tabanı, işlem adımları, proses altyapısı’’ olarak düşünülebilirse, bunlara bütün girdileri (input), çıktıları (output), nitelik ve niceliği (kalite ve kuantite) ve mantık adımlarını yükleyecek olarak bizleriz. 

Bizim…

Dolayısıyla; bizim ulaştırmacılarımız, bizim endüstricilerimiz, bizim yazılımcılarımız, bizim enerji uzmanlarımız ve hatta bizim sosyologlarımız, bizim felsefecilerimiz, bizim psikologlarımız, netice olarak ‘bizim siyasilerimiz’ ve ‘bizim halkımız’dır. Burada tam anlamıyla; perspektifimiz-mantığımız-mühendisliğimiz- ‘insan odaklı’ yaklaşımımız esas olandır, ‘teknik imkanlar’ ise bütünüyle araçtır. Ve bu gerçekçi bir sentezin, gerçekçi bir okumanın ve gerçekçi bir ‘söz’ün alt ürünü ve diğer tarafıyla ‘sonucu’ da olacaktır. ■
Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159