01.09.2021, 11:36

Dinozor

Dünya kurulduğu günden bugüne çeşitli evreler yaşandı. Tek hücreli canlılarla suda başlayan yaşam karaya taşındı. Zaman içinde devasa boyutlara varan hayvan ve bitkiler dünyada yer aldı. 

Bugünle kıyaslandığında, günümüz canlılarına göre çok daha büyük hacim kaplayan ve bugün ancak fosilleşmiş kalıntıları ile yaşadığı kanıtlanmış bu dev canlılara “dinozor” deniyor. 

Dinozor sözcüğü günümüzde, eskimiş hükmü kalmamış yöntemleri ve insanları ifade etmek için de kullanılıyor aynı zamanda. 

Nasıl oldu da dinozorlar, evrimini tamamladı ve yok oldu? Bu kadar devasa boyutları ve güçleri olan canlıları ne yok edebildi? Çünkü hacim=güç olarak kabul edildiğinde, dinozorlar dünyadaki o dönem en güçlü yaratıklardı. 

Hayatın devamı için hacim ve gücün önemini inkâr etmemekle birlikte, bundan daha önemli olan şeyin gelişen zamana ve duruma, ayak uydurabilmek adına gelişmiş bir zekâ ve strateji gerektiğini bir kez daha anlıyoruz.

Bundan yıllar önce, bir şirket içi eğitiminde, eğitmenimiz kursiyerlere kendilerini bir hayvana benzetmelerini istemişti ve neden diye sormuştu. Her kursiyer, kendince özdeşleştiği bir hayvanı ifade etmiş ve neden bu seçimi yaptığını açıklamıştı. Aslan=güçlü, kedi=sevimli, köpek=sadık, at=akıllı vs. gibi. Ben bu eğitimde kendimi bukalemun olarak nitelendirmiştim. Bunu duyan herkes gülmeye başladı.

Eğitmen, arkadaşlara müdahale etti ve “neden gülüyorsunuz, çok değişik ilk defa karşılaştığım bir örnek” demişti. Neden sorusuna da, ortama uyum sağlamanın canlılar için yaşamı devam ettirmenin birinci önceliği olduğu yanıtını vermiştim. Bukalemun canlısı bariz olarak ortama uyumu en net anlatan, değişimi yaşayan bir canlıydı.

Bizde “bukalemun” fikir değiştirenlere dendiği için arkadaşlar gülmüş olsa da, sorduğunuzda sabit fikirli olmak yerine değişken fikirli olmayı tercih edeceklerine eminim. Zaman içerisinde görgü ve bilgi artışına paralel olarak fikirleriniz asla değişmiyor ve dönüşmüyorsa siz ve sizin temsil ettiğiniz şeyler emin olun ki bir problemdir.   

Değişen koşullara uyum sağlayamayan canlılar, bir şekilde evrimini tamamlayarak dünyadan yok oluyor. Yok olan sadece canlılar değil, tüzel kişilikler olarak tanımlanan ve yaşayan organizasyonlar, yani şirketler de aynı gerekçelerle aynı şekilde ortadan kaybolabiliyor.

Bir örnek: Dünyanın en büyük fotoğraf filmi üreticisi olan Kodak, dijital gelişmeyi öngöremediği ve bu değişime ayak uyduramadığı için kaybolup gitti. Bunun gibi geçmişte pazar lideri olup, sonradan yok olan o kadar çok örnek bulabiliriz ki… 

Bu uzun girişin nedeni yazının ana konusu olan, en gösterişli günlerinde içinde olduğum ve ölümünü yavaş yavaş seyrettiğim bir dev organizasyonu anlatmak içindi. Bu dev, “İzmir Enternasyonal Fuarı”.

2000 yılı öncesi, herkes, her sektör ve ülke ekonomisi için ekstra önem taşıyan bu organizasyon, 2000 yılından sonra yavaş yavaş ölmeye başladı. Pek çok gerekçe sayılabilir, ama bu organizasyon artık dinozorlaşmıştı.

Evrimini tamamlamış, dünyadaki teknolojik gelişmeler karşısında yenik düşmüştü. 

İnternetin yaygınlaşmasıyla insanların her türlü bilgiye kolaylıkla ulaşması, yenilikleri fuarlarda değil cep telefonundan bile takip edebilmesi gibi bu çökmenin pek çok gerekçesi var.

Her yıl 20 Ağustos-20 Eylül arasında devam eden bu organizasyon, hem Türkiye’de hem dünyada ses getirirdi. Fuarın, teknolojik yenilikleri sergilemesinin yanı sıra sanat ve sosyal misyonu da bulunuyordu. Fuar sınavından geçmiş ve başarılı olmuş sanatçılar ancak ulusal düzeyde bir şöhrete sahip olabilirdi. İnsanlar için dayanışma, eğlence, sosyal ortam oluşturma, görgü ve bilgilerini arttırma imkânı sağlayan bir organizasyondu.

Fuar bugün hâlâ devam ediyor, ancak ulusal düzeyde hiçbir firmamızın katıldığını düşünmüyorum. Uluslararası olarak da katılan ülkeler sadece birkaç obje ve fotoğraflarla fuarda sembolik yer alıyordur. Geçtiğimiz dönemlerde gazetelerde, birinci sayfada bile yer alan fuar haberlerine artık hiçbir şekilde rastlanmıyor. 

Bizim sektörümüz için ekstra önem arz eden bu organizasyonuz artık sektörde de adı anılmıyor. “Fuar aracı” kavramını yeniler bilmiyor.

Fuarın yok olmasının nedeni iletişim araçlarının güçlenmesi olarak söylemiştik, ama dünyada böyle kapsamlı ve uzun süren genel fuarlar kalmadı. Onun yerine, hedef kitleye yönelik ihtisas fuarları oluşmaya başladı. Bu değişimi yakalayamayan İzmir Fuarı da eskidi, yıprandı ve dinozorlar gibi oldu.

Fuar yazısı yazmak çok istediğim bir şey değildir. Bana hem hüzün veriyor hem de geçmişte fuarla ilgili bir yazım yüzünden başım belaya girmişti, onu hatırlatıyor. Sektörümüzdeki dinozorlardan bir tanesi -ki kaybolup gitti- fuarda çok iyi niyetle yazdığım yazıyı farklı yorumlayarak beni şikâyet etmişti. Elindeki gücü kullanarak, gazetede yazı yazmamın engellenmesini talep etmişti, ancak muvaffak olamamıştı. Mücadele edemiyorsan yok et mantığı olan bu zihniyet sonuçta kendini yok edip gitti. Heyhat !

Her canlı ve canlı sayılabilecek organizasyonlar ile kurumsal şirketlerin, bukalemun örneğinde olduğu gibi ortama uyum sağlaması ve hayatını idame ettirecek yol ve yöntemleri bulması birinci öncelik olmalıdır. Zayıf, güçsüz, bedeni ve ruhi olarak aciz olan bir kişi/kurum/organizasyonlar ile düşünceler zaman içerisinde yok olup gitmeye mahkûmdur.

“Her canlı bir gün ölümü tadacaktır” elbette, ama ölmeyen şey fikirler ve idealler olmalıdır. Ancak bu fikir ve idealleri gelecek nesillere aktarabilmek için yetki ve sorumlulukları delege etmeyi biliyor olmak da gerekiyor.

Toplumumuzun ferdiyetçi yapısı maalesef buna çok uygun değil. “Ben” düşüncesinin olduğu yerde, “biz” kavramına pek geçilemiyor. Bunun örneklerini siyasette çok net olarak görebiliyoruz. Siyasetteki bu kötü örnekler ticarette farklı mı? Aynı şekilde, benlik bu denli güçlüyken insan yetiştiremiyoruz.  Sorumluluk ve yetkilerimizi delege etmeyi beceremediğimiz için biz öldükten sonra kurduğumuz sistemler de çöküp gidiyor.

100 yıl boyunca devam eden kaç tane kurumsal şirketimiz var? Ulusal ölçekte bunu başarabilenler, yani değişim ve dönüşümü yapabilenler ayakta kalıyor, diğerleri maalesef yok olup gidiyor.

Geçmişte iyi kötü gönül verdiğimiz siyasetçiler örneğinden yola çıkarak, ticarette bugün yok olmuş, ortama ayak uyduramamış şirketleri de üzerine koyarak ve hatta güncel olarak İzmir Fuarı örneğindeki olduğu gibi yok olmak istemiyorsanız dünyaya ve gelişime açık olmalısınız.

“Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. 

Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır”

Bunu söyleyebilen hâlâ yaşamaya devam ediyor... ■

Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159