13.01.2015, 20:15

Dünyada en güzel şehirler uyanır

İlhan Berk, 1947’de başlayıp 1980’de -ikinci kez- tamamladığı Istanbul Kitabı’nda 
“Bu saatte dünyada sabahtır
Bu saatte yeryüzünün bir çok limanlarına gemiler girip çıkar
Bir çok insanlar balıktan dönerler
Istanbul bin göz bin dudak halinde ayakta
İşte sırayla kalkan kepenklerin gürültülerini duyuyorum” 
… diyor hemen başlangıçta. 
İstanbul’u, gerek ses uyumu gerekse Fransızca etkisiyle (büyük harf İ yoktur ya, noktasızdır hepsi, küçülünce de noktasızı bulunmaz) “I” ile yazmıştır. O dönemde kolay gelebilir yazana, ama şimdi bilgisayar -çok da akıllı ya- hemen, kendiliğinden düzeltiyor. Benim ilgimi çekense şairin dil kurallarıyla dalga geçercesine oynaması... Birçok (ayrı yazmış) dediğiniz zaman arkasından gelen sözcük çoğul olmamalı. Bir sonraki dizesinde de benzer bir durum söz konusu.

Şiirin mayasında var…

Şiir ne tapu dinler ne tabu. Kuralını kendisi belirler, anlamını da öylece yüklenir. Kolay değildir, şairin işi… hem sözcük eksiltecek -ki şiirin tanımlarından biridir- hem de bir anlama bin anlam daha ekleyecek ki şiiri yaşasın dünya durdukça. 
İlhan Berk, yine de usturupludur Can Yücel’in dizelerine bakarak. Birinin diğerine bir şey söylemesi değil el ele tutuşarak anlam yüklenmesidir önemli olan.
Yukarıdaki dizeler, gün ağarırken daha çok balık tutacağını düşünen ve bilen olta balıkçılarını kastediyor. Doğaldır ki her balıkçı kendi içiyle tartışmalıdır. Eşiyle, değilse anne babasıyla, değilse çocuklarıyla, değilse patronuyla alp veremediği vardır onların da, herkes gibi. Ancak her biri tek tek kendi dünyasındadır. Onun için de dönüşleri çoğuldur, sabahları, gün ağarırken. Çelişkileri giderilmemiş, içlerindeki tartışma bitmemiş, aksine belki daha da artmıştır ya umurunda bile değildir kepenklerini açan günün de, insanların da. Çünkü onlar da en az balıktan dönenler kadar çelişki içinde çatışma yaşayanlardır.

“Benim de aklımdan aynı şeyler geçer”

Şair şiirce dile getiriyor. Evet, hepimizin aklında çiçeği burnunda 2015 yılı, uzaktan ucu gözüken küresel ekonomik kriz, petrol fiyatlarının düşmesiyle içki fiyatlarının artması ve daha nice yaşamsal kaygılar… Ama bırakmıyorlar ki kendi kaygımızı(!!!) kendimiz yaşayalım. Yılın ilk günü birisi çıkıp Dolmabahçe Sarayını, patlamayan bomba, çalışmayan silahla basmaya kalkışıyor. Ardından bir kadın Sultanahmet’te turizm polisi kulübesine girip üzerinde bomba patlatıyor. Bir gizli örgüt, hemen üstleniyor, ama birkaç gün sonra (gazetelerden, arka sayfalara sıkışmış küçük bir haber, birebir alıyorum) “6 Ocak günü Sultanahmet’teki Turizm Şube Müdürlüğü’ne yönelik eylem örgütümüze ait değildir. Düzeltir (daha önce üstlendiklerini belirtmişler) ve tüm halkımızdan özür dileriz.” 
Sizin de aklınızdan aynı şey geçmiyor mu, yabancı yok aramızda, açıkça söyleyebilirsiniz. Böyle bir örgüte değil üye olmak, hasbelkader sempati duysam anında bırakırım, tüm ilişkilerimden vazgeçerim. Akıllara ziyan!

Je Suis Charlie

Gündem o kadar hızlı ki yetişmek mümkün değil. Fransa’da Charlie Hebdo’yu basan teröristler 12 insanı hunharca katletti. Sadece kutsal addettikleri şey için, çok daha kutsal insan canını aldılar. Hatırlıyor musunuz, “Hepimiz Ermeniyiz”i yüz binlerce insanın haykırdığını, Hrant Dink’in ardından. Bugün aynı insanlar “Je suis Charlie” diye bağırıyor inançla dünyanın dört bir yanında. İslam alemi de kınadı bu katliamı, birkaç kendini bilmez yobazın dışında. Onlar da açıktan değil yanından yöresinden, yarım ağız destekleyebildi aslında. 

Teröre hayır!

Ne kadar haklı mazeret bulmaya çalışılırsa çalışılsın; ister inanç temelli, ister ideolojik, ister gelenek görenek, örf adet anane gerekçeli, isterse namus denilerek haklı çıkarılmaya çalışılan… tüm silahlı ve/veya silahsız şiddeti kınıyorum. Şiddet her nereden ve kimden gelirse gelsin lanetlenip karşı çıkılmadığı zaman sürecektir yaşamımızda.   

“Çalsın Sazlar”

Nesli Çölgeçen’in yazıp yönettiği ‘içinden İstanbul geçen’, bir başka bakışla ‘İstanbul’un içinden geçen’ bir film Çalsın Sazlar. Filmde bulabileceklerinizi çok yıllar önce İlhan Berk “Istanbul Kitabı”nda kendi dilince şöyle anlatıyor:
“Sabahla dükkânını açmak için evlerinden çıkanların iyi şeyler düşündükleri bilinmelidir
Bu en sonra kepenklerini kaldıran sevdiği kadın için yolda gecikmiştir
Mukavvadan bir yelpazeyle mangalını tutuşturan hâlâ gece gördüğü rüyaları düşünüyor
Sokakları dolduran insanlar arasında bu sıkıntıdan patlayacak gibi duran kahvelerin açılmasını beklediği için kederli
Kasap, koyunlarını ve yeni müşterilerini düşündüğü için uyuyamaz
Manav, meyveden bir dünya cümbüşündedir
Sevdiği adamla uyuyan kadının rüyaları büyük bir dünyada haylazlıkla dolu caddelerdir
Kadınlar, erkekler, çocuklar hep aynı şekilde hayal ederler
Yani hepsinin rüyaları yaşamaya ait olduğu meydanda”
İyi seyirler…





Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159