‘İlk’ler unutulmaz, asla!

banner113

Otobüs deyince, benim aklıma ilk “Apollo”lar geliyor, Magirus, yolda kalmıştık da ondan… Ama benim ilk otobüsüm Mitsubishi Marathon. Yok, satın almadım, filmini çektim. Hem bir başka ilkti benim için… İlk kez bir tanıtım filmi çektim… Heyecan dorukta.

banner114
TEMSA'DAN YOLU GEÇENLER ANLATIYOR 19.12.2019, 10:32 19.12.2019, 10:45 Taşıma Dünyası
‘İlk’ler unutulmaz, asla!

KORKUT AKIN

İlancılık Reklam Ajansı vardı, çok güçlüydü, iyi tanınırdı. Yakup Barouh da hepimizin inandığı, reklamcılığı taşıyan, tanıtan, büyüten bir reklamcı… Seçim süreciydi… Ulusal Video’da, partiler için seçim kampanyaları yürütüyor ve filmlerini çekiyorduk. Dediler ki, Yakup Barouh seni arıyor… Şaşırmadım, uzun yıllar İlancılık için reklam çekimleri yapan Tele Sine’de Neşet Kırcalıoğlu ve İskender Salgırlı ile çalışmıştım. Görüştük. İlk tanıtım filmimi çekmemi sağlayacak bir sonuç doğdu. Ekipler seçim kampanyaları nedeniyle yoğundu, ama kısa sürede oluşturduk.

Soğuk bir kış günü, minibüsle -o zamanlar film ekiplerini minibüsler taşırdı, malzemelerle birlikte tıkış tıkış- çıktık yola. Kar atıştırıyordu İstanbul’da. Bolu bembeyazdı. Ankara’dan Konya yoluna girdikten sonra hava yumuşadı. Adana, şurup gibi bir bahar havasıyla karşıladı bizi. 

Tamirciden hallice fabrika
Geniş bir arazinin üzerinde sıralı Sabancı fabrikalarının arasında TEMSA’ya girdik. 10 bir metrekare kapalı alanı olan ama içi bomboş bir fabrika. Aldı mı beni bir telaş! Nasıl çekeceğimden önce ne çekeceğim… Bir kenarda, bir otobüs iskeleti, işçiler üzerinde çalışıyor. İşçiler dediysem, sayıca çok fazla değil ya iki ya da üç işçi. Diğer bir kenarda da şasisi oturtulmaya çalışılan ama uzakta yalnız kalmış, boynu bükük bir otobüs taslağı daha… O kadar. Duvardaki alet edevat ise bir tamir atölyesini andırıyordu, onlar da sayılabilecek kadar azdı. Ferda Dağlaroğlu, Turgut Moralı, Yılmaz Gürbüz (kameraya sol gözüyle bakardı da “Acayip Yılmaz” denirdi), Halil Nurdan kafa kafaya verdik. Yılmaz Ağabey, siz isteyin ben yaparım dedi, ışık için gelmişti, ama gözlerindeki tedirginlik unutulacak gibi değil, çünkü koca bir alan ve içinde bir iskelet. Yakın plan çalışmaya karar verdik, işçiler “trafik” yapacaklar ki, büyükmüş, çok çalışan varmış izlenimi verecek.
İstanbul’da konuşmuştuk, Maraton otobüs yapılıyordu, Türkiye’de yapılan ilk otobüs olacaktı ve İspanya’ya satmak için bir tanıtım filmiydi istenen. Yani bir ilk daha benim için… Yöneticilerle yaptığımız toplantıdan da bir sonuç çıkmadı… Yani, kararımızı uygulayacağız. En iyisini yapmalıyız. Bu yola çıktıysak başarmalıyız. Ekibime güveniyorum, zaten uzun zamandır birlikte çalışıyorduk.

Ya Allah…!
İlk gün, en uzun zamanı ışık yapmaya ayırdık. Hep bir elden ışıkları yaptık, elde de birkaç tane lamba kaldı, detayları ortaya çıkarmak için. Yöneticiler zaten hep yanımızda, işçiler de ne desek yapmaya hazır… Başladık çekime… Proses sırasına göre çekiyoruz ki, montajda bir yanlışlık yapmayalım. Bilmediğimiz bir konu, hatta görmediğimiz bir ürünün filmini çekiyoruz. Doğal olarak, kasap çengeli misali soru işaretleri dolanıyor kafamızda… Fısıltıyla konuşuyoruz birbirimizle… Aynı şeyi birkaç açıdan çekiyoruz, kahkahalarla… Çünkü aynı şeyi farklı açılarla yeniden yeniden çekmek acemi işi… Kendi bilgimiz ve deneyimimiz yetmiyor, gülmekten başka bir şey de gelmiyor elimizden.

Otobüs çıkıyor ortaya…
Hareket halinde çekmek isteğimize, “Gümrük sahasını terk etmesi yasak bir otobüs var, gösterelim” yanıtı geliyor. Oh! Kurtardık. 
Otobüs bize gelmiyor, biz otobüse gidiyoruz… Üzerinde kocaman “MARATHON” yazıyor (aradan geçen yıllarda, yolcu taşımacılığı sektörü içinde yer alınca o yazılara “jet” adı verildiğini öğrendim, ama o zaman bir adı olduğunu söyledilerse de unutmuşum). İlk soru: “Neden Marathon?” Diyorlar ki, bu otobüs Mitsubishi’nin Japonya’da ürettiği otobüstür, örnek olarak bize bir tane geldi, o da izinleri daha tam alınamadığı için gümrük sahasını terk edemez… Marathon’a gelince, “Bu otobüs İspanya için üretilecek, onların diliyle yazıldı” yanıtını anımsıyorum. Peki, yurtiçine de satılacak mı? Kesinlikle evet.

Hızını anlamadık…
Hareket halindeki otobüsü de çektik, ama kısıtlı bir alanda yürüdüğü için hız yapamıyordu, ama şoförü, bilinen otobüslere oranla çok hızlı olduğunu söyledi: “Önceden haber verilseydi, dışarı çıkarabilirdim” diye de ekledi. Görevlilerle artık içli dışlı olmuş, göz yumuyorlarmış, ama belli bazı önlemleri alarak.
Şimdiki gibi drone yok ki, üst açıdan da çekebilelim… Yolda, yol seviyesine indirdiğimiz kameramızla önümüzden geçen otobüsü çekiyoruz, içinden dışarıyı da… Ferda, “yukarıya çıkalım, bir de oradan çekelim” dedi… Yöneticiler olmazlansa da ikna ettik ve üst açıdan da çektik ve sonradan en çok sevilen planın o üst çekim olduğunu söylemişti de Yakup Barouh, sevinmiştim, iyi ki yöneticilerin sözünü dinlemediğim için.
Montajı, okuldan arkadaşım Ayşe Melahat Kalaycı ile yaptık, dikkatle. Seslendirmesi, müzik döşenmesi bitti, filmi (kaseti tabii,) teslim ettik. Aradan ne kadar geçti bilmiyorum, -Bayan Viki vardı, İlancılık’ta…- bir karşılaşmamızda, filmin satışta çok yararını gördüklerini, İspanyollarla anlaşma imzalandığını söyledi laf arasında…

TEMSA yaşamalı!
Şimdi aradan geçen 30 yılı aşkın zaman sonra “TEMSA satılıyor” haberi içimi acıttı. Hele de siyaseten birçok firmanın kurtarıldığı haberiyle aynı zamanda olunca…
TEMSA benimdir, bizimdir.


Maraton 1987 Model

Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159