21.05.2013, 12:01

Çiçek resimleri çizmek güneşli pencerelere…

Hani dağlar yükselir, dümdüz ovanın ortasında, aniden, dimdik. Tıpkı Hasandağı gibi, tıpkı Erciyes gibi, tıpkı Ağrı gibi… Görünümü bile muhteşemdir, hele de -uyarına gelip de- tepelerindeki yaz kış hiç erimeyen karlar da görünebilmişse, kendinizi şanslı sayabilirsiniz.
Dışarıdan bakınca pek bir keyifli olan o dağlar bazen -çoğunlukla- buz gibi eser, kavurur ortalığı. Ne bir ot bırakır, ne bir insan. Herkesi, her şeyi sürer önü sıra. Oysa bir güvencedir diye düşünürsünüz, sırtınızı yaslayacağınızı, rahatlayacağınızı… İzin vermez. Burnu büyük olur zaten. 

Bir tek dağ çiçekleri, incecik boyunlarına, çiçekleri bile kaldıramayan koptu kopacak saplarına karşın inatla direnir… bir tek dağ çiçekleri.
Dünya durdukça sürecek…
Ne rüzgar, ne kar, ne fırtına kâr eder. Dağ bir yandan bastırdıkça bastırır, dağ çiçekleri direndikçe direnir. Dünya var oldukça süregelen bu çatışma hiç bitmez. Yağmur, kar, fırtına, düşen çığlar, yığılan karlar… aklınıza ne gelirse işte, bütün olumsuzluklara direnir. Yemyeşil, sapsarı, masmavi, gömgök, kıpkırmızı, mosmor, alacalı, tek renkli, çok renkli açar göz alabildiğine. Kimse görmeyecektir belki. Kimse bilmeyecektir. Kimse koklamayacaktır da… Ama inatla ve inançla açmayı sürdürür. Bilir ki güzelliktir kurtaracak olan onları ve dünyayı. 
Onlar açtıkça dağın gazabı büyür, onlar açtıkça daha bir şiddetle salar üstüne karı, boranı. Dağ izin vermek istemese de her bahar yeniden açar dağ çiçekleri. Sözünün dinlenmediğini görünce daha bir azar dağın hiddeti. Daha bir artar. Artar, artar, artar… kendisini yok edinceye değin.
Dayanmanın bereketi…
Dağ çiçekleri de çoğalır, çoğalır, çoğalır, tüm yeryüzünü kaplar.
Dağ çiçekleri alabildiğine güzel, alabildiğine kırmızı, alabildiğine, yeşil, alabildiğine mavi, alabildiğine mor, alabildiğine sarı rengiyle hayatı; insanı mest eden, kendinden geçiren, geçmişten geleceğe taşıyan, huzur veren, mutluluk veren, güven duyuran kokusuyla güzel günleri; incecik saplarının üstünde savrulsa da kopmamasıyla, direnci ve direnme gücüyle bereketi simgeliyor. 
Gelincikler…
Gelincik bahar çiçeğidir, her ne kadar kimyasallarla yok edilmeye çalışılsa da -dağın bir başka gazabı- hala inat ve inançla açar yol üstünde, dağ başında. Onca rüzgara karşın savrulsa da yıkılmaz direnir. İki parmağınızın ucundadır ama hayatı; küçük bir hareketle koparılabilecek denli de narin… Kopardığınızda da asla durmaz yerinde. Onca kara, yağmura, fırtınaya direnir de, koparıldığında hemen yapraklarını döker. O da, gelinciğin bakışıdır işte, hayata.
Dağ çiçekleri!
Gelin bir anlaşma yapalım; sevdiklerimize “dağ çiçeğim” diye seslenelim. Yadırgayanlar olacaktır ilk başta. Bıkmadan, usanmadan, tekrar tekrar anlatalım gerekirse: Dağ çiçeği güneşe, rüzgara, yağmura, kara inat hayatını sürdürür. Sen de, bunca yanlışıma, eksiğime, önyargıma rağmen elimi bırakmadın. Nice badireler atlattık birlikte, nice sıkıntıları aştık… birinde bile ‘of’ demedin, daha bir sıkı sarıldın bana. Şimdi sana ne desem bir eksiği kalır. Özgürlüğünün, başına buyrukluğunun, direncinin ve hayata bağlanmanın tek simgesi, ‘dağ çiçeği’yse, sen benim ‘dağ çiçeğim’sin. 

“Gelincik” diye seslenmeyi tercih edersiniz siz de en az benim kadar. Doğrudur, gelincik hoş gelir kulağa. Ama ne yazık ki kardelenlerden çiğdemlere, katırtırnaklarından adını bilmediğimiz nice çiçeğe haksızlık olmaz mı?
Siz de “dağ çiçeğim” diye seslenin, bundan sonra, haksızlıklara, yanlışlıklara, hayatın içinde baskılara direnen sevdiklerinize. Bunca meziyeti olan ‘sevgili’nizdir muhakkak. 
Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159