11.01.2024, 12:10

Kentte ve Kentlerarası Ortamda Ulaştırmanın İnsan ve Canlı Hayatı İle İlişkileri - 4

Bu bağlamda; görülmektedir ki bir şehir ‘sosyal dokusu, ulaşım ağları, silueti, yerleşimi(topografya), mimarisi ve estetiği’ ile ‘organik(canlı) bir yapı’ olup kendine has bir söylemi içerir. Bu da; şehirleşme(kültürlenme) olgusunun sadece teknik anlamda ulaşım-mimari-planlama üçlüsü ile değil, bunların arkasında önemli bir sosyal bilimler arkaplanı(sosyoloji-teoloji-psikoloji-felsefe) desteği ile yürüyen bir olduğu gerçeğine işaret eder. Sözgelimi; son dönemlerde en başta İstanbul olmak üzere şehirlerimiz için ciddi bir şekilde tartışılmakta olan ‘siluet’ kavramının eski deyimle açılımı ‘hatt-ı baladaki iz düşüm’ demek olup günümüzde bunu ‘ufuk çizgisine düşen şehir yapısal noktalarının birleştirilmesi ile oluşan çizgi’ olarak algılayabiliriz. Öyle ise; şehrimizin ufuğuna bıraktığımız izlerden olumlu-olumsuz her anlamda birebir bizler sorumlu ve muhatap olmaktayız. Bu itibarla; Osmanlı İstanbul’ unda yedi tepe neresidir? Selatin Camiiler neden ‘Tarihi Yarımada Bölgesi’nde bulunan yedi tepe noktaya inşa edilmiştir? Ve neden Şehrin itfaiye kulesi Süleymaniye yakınlarındaki bir tepelik noktada kurulmuştur? Bu alanların çevresindeki medrese (okul)-çarşı-hastane-vakıf vb. yapılar günün şartlarında birer ‘yaşam merkezi’ olarak okunabilir mi? Ya da günümüz yaşam merkezleri (plazalar, AVM’ler) birer ‘sosyal adalet olgusu eksik külliyeler’ midir? Bunlar ve daha birçoğu ufuk açıcı sorular bütünüdür.

Cumhuriyet’ in kurucu kadrolarının Ankara için dönemin en iyi mimarlarını ülkeye davet ettiklerini ve onlara projeler hazırlattıklarını ve benzer bir girişimin İstanbul için de gündeme gelip atıl kaldığını biliyoruz. Cumhuriyet Dönemi; büyük göç hareketleri, savaşlar, toplumsal çöküşler, toprak kayıpları sonrası, insanlarımızın her anlamda yeniden varoluş sürecinde ‘yeniden şehirleşme, yeniden köylüleşme’ vb. süreçleri toplum olarak tecrübe ettiğimiz bir döneme işaret eder. Bu dönemeçte; Cumhuriyet’ in ilk yıllarında 13 milyon dolaylarında, savaştan yeni çıkmış bir nüfusun %75’ inden fazlası köylerden yaşarken, %25’ inden azı şehirlerde yaşamaktaydı. Bunu takip eden süreçte; şehirleşmeye doğru ciddi bir kayış(göç) olduğunu görmekteyiz. Ama bu göç; aynı düzeyde bir ‘şehir kültürlenmesi’ getirmedi. En azından; ilk 30 yıl sonrasındaki süreç bu şekilde gerçekleşti. Bunun nedeni; ‘devletin sürekli tartışılan sosyal politika(sızlık)ları’ ‘ekonomik kısıtlar’ ‘toplumsal dalgalanmalar’ ve benzeri sebeplerdi. Sırf bu süreç bile ulaşım sisteminin işlerliği ve yeterliğinin ülkeler(toplumlar) için hayatiliğini ortaya koymaya yeterli olup, ‘şehirleşmenin de ‘hem teknik hem sosyal’ bir konu olduğunu beyan etmektedir. Zira bugün yakın bir gelecekte ‘Edirne’ den Kars’ a on küsur saat dolaylarındaki bir yüksek hızlı tren yolculuğundan bahsedebiliyorsak, bunun sosyal-ekonomik-kültürel getirileri ve tartışma alanları çok daha farklı olacaktır. Nihayetinde, farklı on yıllardaki ‘üç ana göç dalgası’ neticesinde bugün ki ‘%75’ten fazla şehir nüfusu, %25’ten az bir köylü nüfusu’ dağılımına ulaşmış bulunmaktayız. Ama bu nüfus oranlarının ‘şehirde yaşayan nüfusun şehirliliği’ ve ‘köylü nüfusumuza zirai, beşeri, ulaşım vs. sosyal faaliyetlerinde sağladığımız olanakların ölçütleri başlı başına birer soru ve zaaf alanlarımız olarak varlığını devam ettirmektedir.

Günümüzde; karşılaştığımız en önemli sorun alanlarından biri ‘dengesiz oranlarda şehre göç’ bu göçün ‘şehirlilik’ olgusuna kazandırılmasında aynı oranda başarının yakalanamaması, ‘köylerimizin ve köylülerimizin tabi faaliyet alanlarında var olmasının önünü açıcı yatırımların eksikliği ve yer yer tam aksine yatırımların gerçekleştirilmesi’ gibi sıralanabilir. Bu anlamda; göç parametrelerine bakarak bulunulan bilimsel öngörüler ‘İstanbul’ başta olmak üzere büyükşehirlere dengesiz göçün devam edeceği yönündedir. Söz gelimi; resmi olarak 15 milyon dolaylarında bir nüfusa sahip olan İstanbul’umuza – içeriği tartışılır olmakla beraber- devasa yatırımlar yapılmaya devam ede gelmektedir. Bununla beraber; yakın on yıllık süreçte, ‘büyükşehirlere göç’ olgusunun aynı ivme ile devam edeceği de görülmektedir. Hal böyle iken; ‘şehir’ ‘şehirlilik’ vb. kavramları yeniden ele alarak, bunun paralelinde izlenecek politikalarla ‘göçün yönetilmesi’ ele alınmalıdır. Dolayısıyla; Bursa-İzmit-Ankara-İzmir-Mersin-Gaziantep-Konya-Kayseri-Antalya-Diyarbakır gibi şehirlerimize yapılacak ilgi çekici ve insan odaklı yatırımlarla, İstanbul ve mücavir alanına olacak göç absorbe edilmelidir. Bu bir ilk adım olarak ‘2023 Vizyonu’ dâhilinde ele alınabilir. Bunun takibinde ise; 2.bir adım olarak, bahsini ettiğimiz diğer büyükşehirlere göçü dengeli rakamlara çekecek olan bir ‘2.yatırım ve politik hamleler’ bütünlüğü yeniden geliştirilebilir. 3. ve bir diğer aciliyetli adım ise; şimdiden arka planı oluşturulmaya başlanması gereken ‘köy-köylülük-köylülerin köylerinde istihdamı’ gibi bir başlıklar bütünüdür. Cumhuriyet’ in ilk dönemlerinde; bu konuda yapılamaya çalışılanlarda dâhil (hatta Osmanlı’daki toprak sistemine dair okumalarla), sonrasında kimi Hükümetler Dönemi’nde ‘Köy Enstitüleri’ vs. gibi ortaya konan politikaları bütün doru ve yanlışlarıyla ele alarak, bu konuda ciddi çalışmalar ortaya konulmalıdır. Tabi 3.adım; bölge ve yörelere göre kısmen değişmekle birlikte ‘ekonomik-sosyal-kültürel-ve hata güvenlik’ vs. bağlamında birebir birçok değişkenin üzerinde oturmaktadır. Yapılacak yatırımlar hangi boyutta olursa olsun; sosyal hayat-kültür-iklim-alışkanlıklar gibi birçok tabanı gözeterek ve algılayarak gerçekleştirilmelidir. Ortaya koyacağımız şey; Küresel Kültür ile bir sentez olacaksa bile; Dünya’ ya buradan bizlere ait bir şeyler söyleme kabiliyetini gözetmelidir. Bu anlamda; Latin Amerika’ dan İç Asya’ya, Akdeniz’den Mezopotamya’ya, Kuzey Afrika’dan Uzak Asya’ya bütün tecrübeler derinlemesine ele alınmalıdır.

Devam edecek...

Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159