04.04.2016, 10:32

Nisan

Nisan (April), Süryanicede, nisannus kelimesinden gelir ve yılın dördüncü ayı manasındadır. Roma'da Aprilius denir, aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit'in ayı olarak kabul edilirdi. Bu manadan bakıldığında doğadaki ve insan ruhundaki canlanma ve aşk döneminin başladığı aydır. 

Sektörümüzde, Mart, hazırlıkların tamamlandığı, Nisan ise işlerin başladığı aylar olarak bilinirdi. Sonraları bu sistem değişmelere uğradı. Şimdilerde ise gerek yurtiçi, gerekse turizm taşımacılığında, Haziran ayı gelmeden bir hareketlenme olmuyor.

Geçtiğimiz yılın ortalarından itibaren ülkemizdeki kargaşa ve yapılan terör saldırılarının had safhada tedirginlik oluşturması ve yetkili ağızlarca “Türkiye’ye gitmeyin!” çağrılarının artması ile bu saatten sonra turizmde güzel günler beklemek hayalcilik olur. 

İç turizmde de beklentilerin gerçekleşmemesinin gayet normal olduğunu düşünüyorum. İç siyaset bu kadar çalkantılı haldeyken; huzur ve istikrar yeterli değilken; işveren ve çalışanların huzurlu ve keyifli olması, iş güvenliği ve sürekliliğinin sağlanması beklenemez. Belirsizlik ortamları insanların yarın endişesini yaşadığı en belirgin ortamlardır. Yarın endişesini yaşayan her kişinin keyifle para harcamasının çok mümkün olduğunu düşünmüyorum. 

Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” ifadesi bugünlerde her birimiz için uzak bir özlem haline geldi. Evimiz, beldemiz ve ülkemiz, yaşanan kargaşa ve terör tehdidi ile canlılığını parlaklığını kaybetti. İnsanlar toplu taşıma araçlarına binmekten, kalabalık meydanlara ve alışveriş merkezlerine gitmekten imtina ediyorlar. Çocuklarını okula gönderirken endişe duyuyorlar.

Neredeyse dünyadaki tüm güçler bir arada, Türkiye’yi yok etmeye çalışıyor gibi bir algı oluşturmak çok doğru değil diye düşünüyorum. Bu tezin doğruluğunu bir an için kabul etsek bile bunun altında yatan sebepleri de iyi incelememiz, önce kendimize bir bakmamız, çekidüzen vermemiz gerekmez mi? Bu koşullar altında neredeyse bizimle dostluk yapacak kimse kalmayacak.

Bu şart ve psikoloji ile yaşayan insanların ve hatta gelişme çağındaki çocukların sağlıklı ve kendine güvenen bireyler olması beklenebilir mi? Gençlerimiz geleceğimizdir. Geleceğimiz, hem içeriden hem de dışarıdan elbirliği ile karartılmaya ve hasta edilmeye uğraşılıyor. 

“Önce huzur”, uzun zamandan beri dualarımda ilk sırayı alıyor. İnanın ki, huzurun yokluğunda, kazanılan paranın da bir önemi olmayacaktır. Huzursuz ortamda gerçekleşen yaşam, ne akışkan ne de keyifli olacaktır. Çelik kapılar ve koruma duvarları veya parayla tutulan korumalar sizi huzura erdiremeyecektir. İçiniz ve dışınız her dakika ‘yusuf, yusuf’ atarken para ne yapabilir?

Beyaz adam; annesi toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar.
Onun bu ihtirasıdır ki, toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir.

Beyaz adamın kurduğu kentlerde huzur ve barış yoktur.

Bu kentlerde bir çiçeğin taç yapraklarını açarken çıkardığı tatlı sesler ve bir kelebeğin kanat çırpınışları duyulamaz.

Beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu, son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde anlayacak... (Kızılderili Şef Seattle – 1853)

Her beldenin günahkârlarını -orada hileli düzenler kursunlar diye- (fırsat verip) oranın liderleri durumuna getirdik. Oysa onlar, hileli düzeni ancak kendilerine kurarlar da bunun farkına varmazlar. (EN'AM Suresi 123. Ayet). ■
Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159