11.08.2023, 20:47

Yitik öz kardeşler birbirini bulacak mı?

Parçalanmışlık içinde debeleniyoruz… Kurtulmak istiyor musunuz, diye sormayın. Her şey iç içe, tam bir keşmekeş içerisinde. Kimsenin bir önerisi yok; ne siyasetçilerin ne ekonomistlerin ne psikologların ne de falcıların… Bir çözümü olmalı ama… mutlaka çözülmeli bu sorun yumağı, çünkü birbirine bulaşıyor, birbirini etkiliyor ve birbirini yiyor.

Bir bakıyorsunuz, Esenkent’te bir dükkâna girip insanları kurşunluyorlar, vuran da silahlı vurulan da. Sadece İstanbul’da değil, hemen her kentte, her ilçede benzer saldırılar oluyor. Bir bakıyorsunuz, bir öğretmen, öğrencilerine cinsel taciz ve tecavüzde bulunmuş, herkes feryat figan… Ama nasıl olduysa o öğretmen serbest bırakılmış. Düşüncesini dile getirdiği (ya da sosyal medyada bir iletiyi aktardığı) için gazeteciler tutuklanıyor. Kanun da yok, hukuk da…

Küresel ısıtma nedeniyle, (fosil yakıt kullanmak da etken bunda) ormanlarımız yanıyor. Geçen yıllarda helikopter, uçak bulup da söndüremiyorduk, şimdi asker izin vermediği için söndürmeye gidemiyoruz. Hava o kadar sıcak ki, beton grisi kentlerimizde nefes bile alınamıyor, susuzluktan bırakın çiçeği, sokaktaki hayvanları, insanlar ölüyor. Siyasetçisi, sosyoloğu, coğrafyacısı, bilim insanı, hiç umursamıyor, nedeni, niyesi üzerinde düşünmediği gibi çözüm için de bir öneri sunamıyor. Geniş düşünemediğimiz için sadece günü kurtarmaya odaklanıyoruz.

“Yerin üstündeki bir ağaç bile altından değerlidir”, ama ormanlarımızı kesip ihaleyle, her taşın altından çıkan bir firmaya kurban ediyoruz. Sorsanız herkes çevreci, sorsanız herkes zeytinin değerini biliyor. 

Akbelen’de son yıllarda köylüler orman nöbeti tutuyordu. Bu kez, seçim derdi de kalmayınca, kömür çıkarmak için ihaleyi kazanan firma jandarma destekli saldırıya geçti, sabaha karşı. Başta Akbelenliler, duyarlı insanlar, Türkiye’nin her yerinden ormanı korumaya ant içti. Bir haftadır, ne geceleri var ne gündüzleri… Peki, bırakın diğerlerini, Orman Bakanlığının arazözleri, basınçlı su sıkıp ormanı korumak isteyenleri püskürtmeye çalışıyor. Ormancısın sen, haberin var mı? Unuttun mu yoksa görevlerini?

Niye bir kişi bile çıkıp da “durun” demiyor? Ormanı haksız, hukuksuz kesen firmanın izni, iki yıl önce bitmiş. Bir de kanunsuzluk eklendi omuzlarına! Firma çalışanlarının adına “emekçiler” imzalı gazete ilanları bile rantın büyüklüğünün kanıtı. Merkezi iktidar, yerel yönetimler, idari yetkililer, cumhuriyet savcıları niye suspus? 

Binlerce yıllık toprak-köylü-zeytin kardeşliği bitiyor mu? Zeytini işleyip, yağını çıkarıp, meyvesini salamura yapıp (ya da benim en sevdiğim hali, sele) niye dünyaya satmıyoruz da güzelim kadim ağaçları kesiyoruz? Biliyorsunuz değil mi, oradan çıkarılacak kömür (dünya fosil yakıtı bırakmaya çalışıyor) ancak ve sadece ülkemiz enerjisinin yüzde birini karşılayacak; yine ancak ve sadece iki yıllık rezerv. Sonra, sonrası çorak arazi. Sonrası kuraklık, susuzluk. Sonrası çöl olan ülke. Bize kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olduğumuz öğretildi ilkokulda.

Şimdi, anavatanı Anadolu olan yeşil mercimeği, dünyanın bir diğer ucundan, Kanada’dan ithal ediyoruz. Tabii, döviz kurları da yükselir, enflasyon da artar, maaşlar da yetmez… Beyin göçü başlar, yetişmiş uzman kadrolar da durmaz gider.

Son olarak… Tabii ki geçer, bunlar da geçer, ama deler de geçer ve onarmak çok zaman alır, nesiller boyu yoksulluk, yoksunluk çekeriz. ■ 

Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159