18.07.2019, 12:01

Bir seyahatin analizi

Yazılarımda kişisel konulara pek yer vermem. Ancak bazen bu gerekli oluyor. Örneğin 65 yaşımı tamamlayıp buna ilişkin hakları kazandığımda bununla ilgili yanlışları kendi üzerimden anlatıp eleştirmiştim. Şimdi de bazı konulara açıklık getirmek üzere bazı seyahat deneyimlerimi paylaşmak istiyorum. 

Seyahati seven biriyim. Bu yıl biri yurtdışı olmak üzere dört İstanbul dışı seyahatim olmuştu. Bir beşincisini ilk kez gittiğim Kıbrıs’a gerçekleştirdim. Yazımın konusu da bu. 

Tur satın almak
Uçak, transfer, konaklama, yeme-içme, şehiriçi ve şehirlerarası geziler gibi konularda sorun yaşamamak için tur satın almayı tercih ediyorum. Biraz macerayı seven, teknolojiyi iyi kullanan kişiler için bu cazip olmayabilir. Ama ben bu yeteneklere sahip değilim. Kıbrıs seyahatimi de hepsini kapsamak üzere tur satın alarak yaptım. 

Havalimanı değişikliği
Seyahatlere gidiş çoğunlukla uçakla oluyor. Evimin Atatürk Havalimanı’na yakın olması bana avantaj sağlıyordu. Şimdi bu kolay erişim avantajımı kaybettim. Bölgemdeki hava ve ses kirliliği çok azaldı. Trafik yoğunluğu da büyük ölçüde gitti. Böyle bakarsam kârlı sayılırım. Ancak büyük değerdeki bir yatırımın değerinin adeta sıfırlanması beni üzdü. Kimse esas değerli kısmı olan ‘arsa’ duruyor demesin. Bu anlayış yangındaki başarısı arsa kurtarmak olan kötü itfaiyeciliğe benzer. 

Sabiha Gökçen’e gidiş
Daha havalimanı değişikliği olmadan satın aldığım turun seyahat noktası Sabiha Gökçen idi. Geçenlerde bir kez kullandığım İstanbul Havalimanı’na gitmek zorunda olmadığım için sevindim. Evime yakın olan istasyondan bindiğim banliyö treninin klimalı ortamında bir saat 10 dakikada Pendik’e ulaştık. Ben 65 yaş beleşçisi olduğum için sadece eşimin bilet ücretini ödedik. Pendik’ten de taksi ile Sabiha Gökçen’e eriştik. 

Sabiha Gökçen’de işlemler
Hem kullanan arkadaşlar hem de tur işletmesi yoğunluk olabileceği yolunda bizi uyararak erken gitmemizi istemişlerdi. Biz de buna uyduk. Halbuki, her şey çok kolay oldu. Uçuşun iki saat öncesinde işlemler bitti. Havalimanı çok yoğun değildi. Uçuş yapacağımız Pegasus, çok kontuarla uçuş saatine bakmadan işlemlerimizi gerçekleştirdi. Bize de keyifle gezmek kaldı. Havalimanı bakımlı, yeterli ve fiyat olarak da uygun geldi. 

Uçuş aşaması 
Zamanında uçağa alındık ve havalandık. Uçaklar yeni ve güven vericiydi. Personel de hep güler yüzlü davrandı. Bilindiği üzere her türlü ikramı ancak bedelini ödeyerek alabiliyorsunuz. Tabii ki çok ucuz değil ama uçakta olduğunuzu düşünürseniz bana göre makul. 

Daha ilginci önceden internetten yapacağınız yer ayırtma için ücret alınması. Biz bunu bildiğimiz için ücret ödemeyip onların yer vermesine razı olduk. Cam kenarı yer verdiler ama hava bulutlu olduğundan pek işe yaramadı. Para vererek bunu alanlar daha da üzülmüşlerdir. Bu arada isteyen fark ödeyip geniş koltuk aralıklı yer de alabiliyormuş. Uçak ücretine gelince biz tabii ki, bilmiyoruz zaten bakmadık bile. Ne de olsa her şey dahil almıştık. 
Bu türden havayolu işletmeciliği anlayışı çok eleştirildi, hala da eleştiriler sürüyor. Artık bunun ucuz havayolu işletmeciliği olarak kabul edilmesi ve eleştirilerin bitmesi gerekiyor. Bu bir seçenek. Hizmetten faydalanmak istemeyenler bedel ödemiyor. Böylece fiyat düşüyor. İsteyen öbür türlü hizmet alabilir. Tabii bedeline de katlanmak kaydıyla. 

Otobüsçüler hem lüks havayolu gibi hizmet sunmaya hem de ucuz havayolu gibi fiyat uygulamaya pek yatkındırlar. Hatta havayollarına taban fiyat istemenin ötesinde bir ara havayollarının yüksek ücretinden şikayet edip tavan fiyat bile istediler. Yani havayolları da bizim gibi olsun dediler.  Buna bizim memlekette “kendi başını bağlayamayan, gelin başı bağlarmış” benzetmesi yapılır. Siz önce kendi işinizi düzeltin. Verdiğiniz hizmetin karşılığını alıp kâra geçin. Örneğin, 2+1 koltuklu otobüste 2+2’ye göre daha yüksek ücret alın. 

Kıbrıs aşaması
Havalimanından ücretsiz transferimiz yapıldı. Otelimizi her şey dahil konseptinde seçmiştik. Bu da rahatlık veriyor. Hani hiçbir şeye para ödememe hissi gibi.  Bazı insanlar bu serbestçe tüketme imkanını israf etme imkanı sanıyor. Çokça da israf oluyor. İlk anda bunu ölçüyü kaçırmak olarak makul görebilirsiniz. Ama sonraki tabakta ve ertesi gün de sürdüğünde artık sorumsuzluk diyorsunuz. Avrupa’daki gemi gezilerinde de çok tüketmenin yanında (bu da kötü) çok da israf yine vardı. Birisinde “keyifle (zevkle, afiyetle) yiyin, israf etmeyin” ikazını gördüğümde mutlu olmuştum. Fazla yemeyin demenin bir yolu olsaydı iyi olurdu, ama bu mümkün değil. 

Dönüş yolculuğu
Havalimanına gelişte ve sonrasında gidiştekinin benzerlerini yaşadık. Her şey yolunda gitti ve zamanında adeta Pegasus Havalimanı olarak görebileceğimiz Sabiha Gökçen’e indik. Burası Pegasus’a sanırım önemli avantaj sağlıyor. Pegasus’un başarısı daha da artabilir. 

Eve dönüş
İndiğimiz saatte semtimize yönelik banliyo seferi olmadığından Havabüs’ten faydalandık. İki kişi 36 TL ödedik. İyi bir yolculukla Taksim’e ulaştık. Oradan da taksi dolmuşla evimize geldik. Toplam bedel 49 TL oldu. Gidiş ile aynı rakam. 

Taksi yolculuğu
Gidişte Pendik’te inince taksi ile havalimanına gittiğimizi söylemiştim. Bavullarla çıkış biraz zor olsa da (asansör çalışmıyordu) sırada bekleyen taksiye ulaştık. Bazıları taksilerin farklı yol tercihleri nedeniyle farklı ücret aldıklarını söylemişti. Böyle bir şey yokmuş. Sadece başka istasyonda inerek mesafeyi kısaltmak ve birkaç lira daha az ödemek mümkünmüş ama taksi bulmak zormuş. Bize 47 lira gibi tutacağı söylenmişti, ama 1,5 lira kârlı çıktık. Tren parasıyla birlikte 49 liraya havalimanına vardık. 

Bizi götüren taksici işini ve taksicilik sistemini çok iyi biliyordu. Her soruma cevap verdi. Hatta telefon numarasını verip her zaman arayıp bilgi alabileceğimi de söyledi. Başka bir şoför tanıdığım araç ve plaka sahibine günde 430 TL ödediklerini söylemişti. Ayda 12 bin 500-13 bin TL gibi. Beni taşıyan taksici ise arabanın kendisinin olduğunu sadece plakayı kiraladığını söyledi. Buna da ayda 8 bin TL ödüyorlarmış. Öğrendiğim tüm rakamları yani aylık toplam geliri, yakıt parasını, diğer giderleri, şoför parasını değerlendirdiğimde yaptığım ödemenin yüzde 20 kadarının plaka sahibine gittiği sonucuna vardım. Araç da dahil olduğunda bu yüzde 35 düzeyini buluyor gibi. Bu yüzde 35 içinde araç eskimesi vs. dahil olduğundan (yakıt yok tabii) biraz anlaşılması zor. Onları düştüğünüzde kalan yüzde 20 yani aylık 8 bin lira, plaka sahibine ödenen hava parası yani rant.  İsteyen kızsın hatta bu gerçeği yazdığım için bana küfretsin. Bu gerçek değişmez. Eğer yanlışım varsa doğrusunu anlatsın. 

Bazıları diyebilir ki, taksi plaka fiyatları neredeyse iki milyon liraya yaklaşmış. Ayda 8 bin liradan yıllık 96 bin lira plaka kirası geliri bu paraya göre az değil mi? Bu tıpkı ev alıp kiraya vermeye benzer. Siz kiradan eve ödediğiniz paranın banka faizi kadar gelir elde edemezsiniz. Ama evinizin değerinin artışı da ayrı bir kazançtır. Takside de kira az, ama plaka değeri yıldan yıla artıyor. 

Bir de şu var. Bu plakaya 2 milyon lira ödenmesini yani 2 milyon lira etmesini ne sağladı, ne sebep oldu? Bunu doğuran zaten bu rant plaka düzeni. Eğer plaka tahdit ve devri olmasaydı, araca veya plakaya 2 milyon lira gibi bir para ödenmeyecek, bunun karşılığını çıkarmak için ek para ayırmak veya koymak gibi ihtiyaçlar olmayacaktı. Kimse bunları görmemizi engellemeye kalkmasın.

Bir mukayese
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’ndan istediğiniz kadar otobüsle tüm ülkeye hatlı taşıma yapmak üzere alacağınız bir D1 belgesine 30 bin lira verir, her taşıt için de 300 lira taşıma kartı bedeli ödersiniz. Bunlar bir taksinin plakasıyla karşılaştırılamayacak kadar düşük rakamlar çünkü bu belgelerde tahdit, devir ve rant yok.  ■
Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159