20.06.2013, 09:35

Avrupa bize, biz Avrupa’ya ihtiyaç duyuyoruz…

Birilerinin ‘büyük’lüğünü göstermesi gerekiyor. O ‘biri’, tabii ki gerçek ‘büyük’ olmalıdır. Çünkü karşısındaki (örgütlü olmadığı herkes tarafından kabul ediliyor) güç hem genç hem deneyimsiz hem de geniş bir yelpazeyi barındırıyor içinde. Onların bir araya gelip karar alabilmesi, tüm bunlar kadar birbirini ikna etmekteki zorlukla da doğru orantılı, zaman alıyor.

Böyle mi olmalıydı?

Başbakan ve kendisiyle görüşen gruplar (yine her ne kadar, Gezi Parkı eylemcilerini ne kadar temsil ettiği şüpheliyse de) olumlu bir hava vermişlerdi. Hatta borsa bile yükselmişti. Bilindiği gibi, borsa beklentileri satın alır ve umudu hiç mi hiç tüketmez. Bu kez beklendiği gibi olmadı; ne ‘büyük’ büyüklüğünü gösterdi ne de harekete geçirdikleri esnek ve hoşgörülü davrandı. Çocuklar var, insanların geleceğini belirleyecek sınav yapılacak, hastaları gözetmeliyiz ve benzeri olumlu, insani düşünceleri bir tarafa atıp (hatta üstünde tepinerek) saldırdı. Savaşta bile yapılmaz… Bunu görmeyecek, kabul etmeyecek kişi ve kurumlar -çok açık bir dille söylüyorum- gerçekten siyasi kördürler ve gerçekten sağduyulu değillerdir.

Korku dağları bekliyor…

Ekonomist O Neill, gelişmekte olan ülkelerin sürdürdüğü büyümenin artık sonuna gelindiğini söylüyor. Dünya gazetesinde yer alan demeci, doğrudan Taksim, Gezi Parkı, Kızılay ve diğer şehirlerdeki meydanlarla ilişkili değil; ama birbiriyle göbek bağı olmadığını da kimse iddia edemez.

Türkiye’nin gelişmekte olduğu, ekonomisinin düzeldiği, borçlarını kapattığı, ileriye yönelik (bir kısmı tartışmalı da olsa) projelerinin bu gelişmeyi desteklediği bilinen bir gerçek. Ancak büyük umut beslenen okulların kapanmasıyla artacak turizm gelirleri, otomobil satışları ve alışverişlerin yükselmesi bir balon gibi söndü. Kapalıçarşı’da zarar yüzde 80’e çıkmış, otellerin rezervasyon iptalleri neredeyse yüzde 100. Kim kaybediyor? Peki, O Neill’in ileri sürdüğü görüş çok mu pamuk ipliğine bağlı?

Avrupa Birliği

Başbakan, her ne kadar Avrupa Birliği ile bağları kopartabileceği sinyalini verse de, bu mümkün değil. Çünkü sadece ekonomide değil turizmde de, ihracatta da, ithalatta da, eğitim alanında da, sosyal anlamda da Avrupa Birliği’yle sıkı sıkıya bağlıyız. Kredi notu veren bankalar bile Avrupa Birliği kaynaklı. Kredi notunuz düştüğü zaman, siz zor durumda kalıyorsunuz.

Peki, Başbakan bilmez mi; alanlardan duyurduğu gibi hiçe sayılamaz Avrupa Birliği. Bilir bilmesine de bir yıldan daha az bir süre kalmış yerel seçimlerle birlikte Cumhurbaşkanı (aslında onun yetmeyeceği, Başkan olmak istediği ortada) seçimlerini de kazanmak istediği için şimdiden yandaş toplama sevdasında. Yani Başbakan kendi idealleri için ülkenin geleceğini hiçe sayabiliyor. Hayır diyebilir misiniz? Başbakan bunca yaptığıyla gösterdi ki sandalye için yapmayacağı hiçbir şey yoktur.

Bacasız sanayi

Okulların kapanmasıyla karayolu yolcu taşımacılığı sektörü için hareketli günler, aylar başladı. Ekonomik istikrarsızlık kuşkusuz belirleyicidir, toplumsal refah katsayısı yükseldikçe seyahat edenler de artar. Ekonominin -borsa verileri ışığında- iyiye gitmemesi bu hareketliliği de vurur.

Bugünlerde (üniversite sınavlarının bitmesiyle tavan yapacaktır kuşkusuz) yurtiçi seyahatlerin artmasında, yaşanan olayların da etkisi olacaktır. Gazdan, mermiden kaçanlar, çocuklarını uzaklaştırmak isteyenler hemen memleketlerine atacaktır kapağı. Bu da -geçici ve nedenleri dolayısıyla üzücü de olsa- küçük bir olumluluk olarak gözleniyor.
Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159