10.06.2013, 14:25

Her çiçekte bin tohum

Her tohumda kestiğin ağaç, bin meyve verir


Toplandık; oradan buradan geldik bir araya. Tanımıyorduk birbirimizi daha önce. “Erenlerin birdir yolu / Cümlesine dedik beliğ”di bizi bir araya getiren. “Gören sanır bizi deli / Usludan yeğdir delimiz”, işte gördünüz.

Genci yaşlısı, çalışanı işsizi, öğrencisi emeklisi, kadını erkeğiyle hepimizi bir araya getiren o küçük ‘tohum’ oldu. Bugün küçük olan o tohum yarın kocaman bir ağaç olacak, meyvesiyle börtü böceği, arıyı kuşu doyuracak, gölgesiyle hepimize ‘hayat’ verecek.

Muhakkak ki onunla yetinmeyeceğiz. Dünyanın akciğerleri denilen ormanları da aynı coşku, aynı heyecan, aynı kararlılıkla savunacağız. Çünkü bu Dünya bize atalarımızdan değil torunlarımızdan miras kaldı. Onların da, en az onların torunlarının da hakkı var o meyvede, o gölgede.


Ezberleri bozuyoruz…


Mevlana, “Dünle beraber geçti cancağızım ne varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım” diyor ya… Biz de yeni şeyler söylüyoruz işte. Dün siz ormanların kesilmesine karşıydınız, bugün istiyorsunuz. Dünü yaşamayan bizler (o zaman kundaktaydık belki de) bugün sizin söylediklerinizi şaşkınlıkla karşılıyoruz.

Muhyi’nin 17. yüzyılda dile getirdiği gibi “Sakın efsane söyleme / Hazrete varır yolumuz” çünkü biz, “Sayılmayız parmak ile / Tükenmeyiz kırmak ile”. Öyle uzaktan bakarak anlayamazsınız bizi. Her sabah erken kalkıp ortalığı temizlememiz -bilir misiniz, hepimizin annesi odamızı/masamızı/çantamızı temizlemediğimizden yakınır, bizi ‘pis’ beller- spor yapmamız -yerimizden kalkmaya üşendiğimizi çok iyi bilir ailemizin her ferdi- en iyi cevap aslında. Okulda; ders çalışmadığımızdan, kitap okumadığımızdan, giderek apolitik olup da hiçbir baltaya sap olamayacağımızdan dem vuran öğretmenlerimize cevabımız yine en az 300 yıl öncesinden, Muhyi’den: “Zahit, bizi tan eyleme / hak ismin okur dilimiz”.


Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak


Bundan tam 142 yıl 42 gün önce atılan bir adımın (Paris Komünü, kısa bir süre iktidarda kalan yerel yönetim) bugünkü temsilcileriyiz. O zaman da haksızlığa karşı toplanmış, silahları olmadığı için taşa sarılmış büyük bir topluluğun devamıyız. Dişimizle, tırnağımızla geldik bugüne. 21 milyon Dolarlık gaz bombası atılmış o 3-5 gün içinde… Yarın susuzluk yaşarsak, bilin ki üzerimize sıkılan basınçlı suyun boşa atılmasındandır. Yoksulluğumuzun ve yoksunluğumuzun temelini böylece koyduktan sonra her şeyi üleşerek, coşkuyla sürdürdük mücadelemizi. 142 yıl önce iki aydan biraz uzun sürmüş (71 gün) paylaşımcılığımız. Bu kez ne kadar sürer bilin(e)mez. Kimi geri adım atarken kimi hala sürdürüyor inadını. “Her seher solmaz açılır / Bahara erer gonca gülümüz”. Yani biz, inançlıyız. Yani biz haklı olduğumuzu biliyoruz. Yani biz, sizi de bekliyoruz yanımıza (Sadece sokaktaki değil evindeki, hatta hasta yatağındaki insanı bile gaza boğan Vali, ‘kim bilir ne güzeldir şimdi oralar, ben de yanınızda olmak isterim’ diyor…).


Yine geldik ‘tohum’a…


Tohum, ilk adımıdır hayatın. Onunla başlar her şey. Onunla başlar değişim, dönüşüm.

Rivayet edilir ki; Engizisyon bir adamın evini yakar, bahçesini talan eder. Zaman geçer aradan… Gel zaman, git zaman o yıkılmış ağacın verdiği sürgün büyür, ceviz ağacı olur. Karganın (geçtiğimiz hafta öyküsünü anlatmıştık) ağzından kilisenin çatısına düşen bir ceviz kök salar. Geçen yıllarla büyüyen kökler çatıyı ortadan ikiye yarar… Yıkılır Engizisyon.

Bilmem ne demeli… Bizim ağaçlarımız da meyveye durur, elbet bir gün.

Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159