02.11.2015, 15:43

Bağlar

İnsanları, dolayısıyla da toplumu bir arada tutan kan, soy, amaç, kültür ve ortak geçmiş gibi birtakım etmenler vardır. Bunlardan en önemlisi ve esas olanı, toplumu oluşturan bireyler arasındaki “gönül” bağıdır. (Gönül; sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağı gibi son derece geniş ve derin anlamı olan bir kelimedir ve Türkçenin dışında tam olarak bu anlamı verecek bir başka kelime de yoktur.) İnsanlar arasındaki bu en güçlü bağı zayıflattığınız ve kopardığınız andan itibaren diğerlerinin de pek bir hükmü ve bir anlamı kalmaz. 

İnsan, sadece maddesel yapıdan var olan bir canlı değildir. Maddi varlığın ötesinde sahip olduğu manevi yapısı ve düşünme yetisi ile de dünyadaki tek ve en akıllı yaratıktır. Ancak insanın maddi varlığı ve aklı ne kadar güçlü olursa olsun, motivasyon ve ruhsal dinginliği yok olursa dengeli davranışları ve üretme yeteneği kaybolur. 

Bu haliyle, faydalı ve üretken bir canlı olmaktan uzaklaşarak, faydasız ve hatta zararlı bir türe dönüşebilir. İnsanın ruh yapısı ve oluşabilecek deformasyonları inceleyen bilime “psikoloji” denir. Toplum da onu oluşturan bireyler gibi dinamik bir oluşumdur. Toplumların da davranış, motivasyon ve ruhsal durumlarını inceleyen bilim dalına ise sosyoloji denir.

Toplumlar, insana benzer hastalıklara maruz kalabilir. Yaşananlar, motivasyonu düşürür ve toplumun ruhsal durumunu bozabilir. Topluma korku endişe ve vahamet gibi duygular yerleşir. 
İnsan gibi toplumun da direnci bir yere kadardır. Toplum yeterince dingin ve sağlıklı değilse dışarıdan gelebilecek etkiler ile kolayca rahatsızlanabilir, sağlıkları bozulabilir. İyileşmesi uzun zaman ve çok maliyetli olabilir. Bazen de tüm çabalara karşılık toplumlar da kimliklerini kaybederek dağılabilirler. 

Toplumu ayakta tutan en önemli bağ olan; “gönül bağı”nın zayıflaması ve hatta kopmasıyla kargaşa ve dağılma süreci başlamış olur. Herkes çevresindekiler ve hatta en yakınlarından bile endişe duymaya başlar. Korku, paranoya yaygınlaşır. Bireyler kendini koruma içgüdüsüyle kalın duvarlar, koruma kalkanları ve silahlanmaya başlar. Toplum menfaatleri yerine kişisel menfaatler ile biz kavramından ben kavramına hızlıca geçiş olur. “Ben”in dışında kalanlar da “sen” olur. Böylece sen ben kavgaları başlar ve süre geçtikçe ayyuka çıkar. Toplum için dağılma ve ölüme sürüklenme süreci başlar.

Tarihsel olarak bakıldığında, geldiğimiz köklerde, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçukluları, Osmanlı İmparatorluğu, bahsedilen yol ve yöntemler sonucu dış tesirlerin etkisiyle içerdeki bağların zayıflaması sonucu dağılmışlardır. 
Bugün aynı senaryo, içinde yaşadığımız topluma da yazılmaktadır. Öncelikle aramızdaki kültür bağı zayıflatılmaya başlamış, aynı duygular içerisinde olmamız engellenmiş buna bağlı olarak da öncelikle saygı ve buna bağlı olarak sevgi bağlarımız; kısaca bizi birlikte tutan en güçlü bağ olan gönül bağımız zayıflatılmaya başlanmıştır.  

Televizyon dizilerinde yapanın yanına kar kaldığı temalar işlenmiş, mafya dizileri ile gasp etme, adam öldürme kolay ve cazip gösterilmiştir. Zaman içerisinde de fanatik düşünceler sporda, siyasette hâkim olmuş, trafikte, bürokraside, ticarette, insanlar önce ben kavramı ile hareket etmeye başlamış, sadece ve sadece maddi hedefler yüzünden toplumun her kesiminde Makyavelizm hakim olmuştur.

Sahip olduğumuz konum ve durumun öncelikle farkında olarak, tıpta teşhis olmazsa tedavi olmayacağı bilinciyle hareket ederek önce her bir birey kendini bir kontrol etmeli, şikâyet etmeden çaba göstermeli. 
Yoksa akıbet, istikamet Karacaahmet… ■
Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159