10.03.2014, 12:55

Hızla büyüyen umut!

“Sararıp dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar 
Şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar 
Mevsim dönüp de yeniden yeşermeğe başlayınca rüzgâr 
Çıplaklığında o atın yine onlar koşacaklar 
O çocuklar 
O yapraklar 
O şarabi eşkıyalar 
Onlar da olmasa benim gayrı kimim var?”

diyordu Can Yücel, birçoğumuzun Yeni Türkü’nün müziğiyle tanıdığımız şiirinde. 

Sararan yapraklar ki, rüzgâr önüne katıp da sürüklendiklerinde hayatı da taşırlar beraberinde. Umudun giderek güçlenişi, artışı, hepimizi kuşatması var bu dizelerde. Çiçeklerin erken açmasına bakmadan, önümüzde kurak geçecek yaz aylarını da şairin şiirce dile getirdiği sonbaharla buluşturarak, ‘Her sonbahar gelişinde sarı sarı yapraklarla kuru dallar arasında sen gelirsin aklıma’ dizelerini mırıldanıyorum, dökülmekten imtina eden bulutlara bakarak.

Benimkiyle seninki…

Küresel ısınma dolayısıyla yaşanan kuraklık İstanbul’da gelecek kaygısı yaşatır ve acaba ne olacak sorusu beyinleri kurcalarken hayat akıp gidiyor. En çok da çocukları düşünüyorum. En çok da onlar kaygılandırıyor beni. Kızılderili atasözü, “biz dünyayı atalarımızdan değil, çocuklarımızdan miras aldık” diyor. Aldığımız mirası koruyamadığımız ortada. Kendi adıma, çocukların soru dolu bakışlarından utanıyorum. 

Yok, onları sormayın… onlarda yüz yok ki utansınlar!

Umudu üzmemek

Bir yazımda değinmiştim, taşralılar çok şanslılar, çünkü mahalle ortamı var ve insanlar birbirleriyle gülümseyerek selamlaşıyor; büyük kentlerde çoktan unutuldu… Gıpta etmemek mümkün değil. 

Bir başka gıpta ettiğim şey de sessizlik. Oturduğumuz sokakta, tam karşımızdaki binayı yıktıklarında harıl harıl çalışan işçilere sormuştum; yorgunluğa inat azimleri eksilmemişti…

Birine yaklaşıp sordum: “Nasıl gidiyor işler? Mutlu musun?” Gözlerimin içine öyle bir baktı ki, korktum, ne yalan söyleyeyim; “Görmüyor musun, açlık başımıza vurmuş, üç otuz paraya dünyanın en ağır işini yapıyoruz. Çekilir dert değil” dedi. Az sonra, ara vermelerini fırsat bilip bir diğerine yanaştım… “Allah’a şükür, çalışıyoruz, ya daha kötü şartlarda olsaydık… Çalışmak ve çoluk çocuğuma bakmak zorundayım” dedi. Biraz sonra bir diğerine sordum aynı soruyu… Alnından akan teri kolunun tersiyle silerek, “Bu binada onlarca aile oturacak. Onlara mutluluk verecek bir yuva yapmanın keyfini yaşıyorum” dedi, gülümseyerek. Muhtemeldir ki aynı köyden ekmek parası için gurbete çıkmış, aynı ekmeği bölüşen ve aynı şekilde, ancak evlerine döndüklerinde dinleneceklerini düşleyen insanlar… Hayata aynı yerden ama ayrı bakıyorlar.

Şimdi durup bir dinleyin kendinizi… Siz, acaba nasıl tepki verirdiniz? Hangi gurbetçi işçinin yaklaşımı daha ‘iyi’ geldi size?

Dünya çapında büyütmek…

Gerek yaptığımız işi, gerek ürettiklerimizi, gerekse geleceğimizi düşünürken bir yandan da yanımızdakinden başlayarak bütün insanlar ve insanlık için de çabaladığımızın farkında mıyız?

Şu veya bu ölçüde, şu veya bu nitelikte ama muhakkak birbirimizle ilintili yaptıklarımız, ürettiklerimiz… başardıklarımız veya başaramadıklarımız.

Başaramadıklarımız daha bir öne çıkıyor sanki. Binlerce yıldır savaşlar olmasın, kimse ölmesin diye çaba harcayan insanlara inat hemen her gün bir yerlerden savaş naraları yükseliyor. Irak’ta bitti, Suriye’de başladı, Ukrayna, derken Kırım… hepinizin bildiği gibi. Pek takip edemedim, ama uzak yakın bütün ülkeler tedirgin, herkes diken üstünde.

Biliyorum ki orada dinse bile yarın bir başka yerde yeniden alevlenecek bu savaş. Buna karşın barış isteği ve arzusu hiç dinmeyecek. Bir gün, inanıyorum ki barış içerisinde savaşsız bir dünyada yaşayacak insanlar. Biz gör(e)mesek de… 

Geçmişinizi bilirseniz… 

Uzun zamandır bilim insanlarının ‘büyük patlama’nın saniyenin milyarda bir düzeyinde küçük bir süre öncesini, bilimsel anlamda bilebildiklerini bilirim; genel kültür olarak. Belleğinizi yoklayın, sizin de aklınızın bir köşesinde kalmıştır muhakkak.

CERN’deki çabaların bizlerin geçmişini, burada oluşumunu öğrenmesiyle geleceğimizi belirleyeceğinin, kaynakları kuruyan yaşlı (aynı patlamayla oluştuğuna göre bütün dünyalar yaşlı sayılmalı aslında) dünyamızda yeni olanaklar yaratılacağının çalışması olduğunu düşünüyorum ve çok da seviniyorum.

Tapeler olmasın!

Az kaldı… Hemen herkes hemfikir: kimse böyle bir yerel yönetim seçimi görmemiş. “At izi, it izine karıştı” diyeceğim, ama tutuyorum kendimi. Çünkü artık sadece yerin değil, göğün de kulağı var. Benim de ‘tape’lerim çıkıverir ortaya sonra. Hoş, bir ayrıcalık oldu gerçi kaseti çıkmış, ‘tape’si ortalığa saçılmış olmak… Yine de, yaşım gereği olsa gerek, korku dağları bekliyor.

Korkusuz bir hayat diliyorum sizlere… 
Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159