19.07.2021, 11:15

Temmuz turi̇zm ayıdır

Temmuz, bizim de kullandığımız takvime göre, 31 gün çeken ve yılın 7’nci ayı. Kuzey yarımkürede yaz mevsiminin ikinci ayı olan Temmuz, Güney yarımkürede kış mevsiminin ikinci ayı olup en soğuk aylardan biridir.

Temmuz, bizim için iç ve dış turizm faaliyetlerinin en yüksek oranda gerçekleştiği bir ay olarak değerlendirilir. Çalışanlar için bu ayda izin kullanma oranı oldukça yüksektir. Okulların haziran ayı içinde kapanması, sınavların da yapılması ile Temmuz ayında insanlar tatile çıkmak için kendilerini daha hazır hissederler. 

Özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde turizm oldukça önem arz eder ve turizm iyi giderse her şey iyidir. Bu sektör, dinamik bir yapıya sahiptir ve o nedenle hem kendi içinde hem de ilintili olduğu diğer sektörlerin üretim ve gelişiminde çok önemli bir işlev görmektedir.

Turizm basit anlamda eğlence, dinlence, konaklama, gezi ve alışveriş gibi faaliyetlerin bir bütünü olarak adlandırılsa da ulaşım, inşaat, gıda, tekstil gibi birçok ana sektör ve bu sektörlere bağlı ara sektörler olmak üzere yaklaşık 50’nin üzerinde sektörün, üretim, dağıtım, istihdam ve kapasite gibi faaliyetlerine direkt ya da dolaylı etki ediyor.

Koronavirüs salgını koşulları nedeniyle ekonomik olarak darboğaza girilmiş ve kaynakların maksimum verimlilikte kullanılması gereken bir dönemde turistin nerede ve nasıl tatil yapacağı çok önem kazanmaya başlamıştır.

Türk turizm sektörü olarak ana pazarlarımıza bir göz attığımızda hem Rusya hem de liderliğini Almanya’nın yaptığı Avrupa ülkelerindeki turizm hareketini yönlendirmeye çalışan hükümetleri görebilirsiniz. Sadece bu coğrafyada değil diğer bölgelerde de benzer durumları görmeniz mümkün.

Rusya, ülkesinden yurtdışına çıkmak isteyen yolcuları kendi tatil destinasyonu olan ve Karadeniz kıyısında bulunan Soçi’ye yönlendirmeye, böylece yurtdışına çıkması muhtemel para kaynaklarının da ülke içinde kalmasını sağlamaya çalışıyor. 

Tatil için yurtdışına çıkmak isteyen vatandaşını dış politikadaki olası kazanımları için koz olarak kullanmaktan çekinmiyor ve bunu açık bir şekilde birtakım siyasi pazarlıklara malzeme yapıyor. Hem siyasal anlamda kazanım elde etmek hem de vatandaşının gideceği ülkeyi kendisi belirlemek istiyor.

Avrupa’ya baktığımızda da farklı şeyler görmüyoruz. Avrupa’nın en fazla seyahat eden nüfusuna sahip olan Almanya, vatandaşlarına kendi ülke sınırları içinde tatil yapması için telkinde bulunuyor. Almanya ve onun gibi ülkeler bunu yaparken hem yurtdışı kaynaklı korona virüs temasını azaltmak hem de ekonomik olarak kaynaklarının içerde kalmasını sağlamayı hedefliyor.

Tüm telkinlere rağmen ille de güneşin bol olduğu Akdeniz kıyılarına gitmek isteyen vatandaşlarını İspanya ve Yunanistan seçeneklerine zorluyorlar. Eğer para ülke sınırları içinde kalmayacaksa bari Avrupa Birliği sınırları içinde kalsın diye düşünülüyor.

Tüm hesaplar bunun üzerine olunca turizm sadece tatil olmaktan çıkıyor, ülkelerin dış politika konuları arasında stratejik bir argüman haline dönüşüyor. Diğer taraftan korona virüs salgınıyla beraber turizmle ilgili konuşmaların neredeyse tamamı ülke dışişleri bakanlığı temsilcilerinin kontrolünde gerçekleşiyor.

Ülkemizin bulunduğu coğrafi koşullar gereği yurtiçinde ve yurtdışında oluşan intibaımız, demokratik gelişimimiz, hukuk ve insan hakları, göç politikaları, komşu ülkelerle ilişkilerimiz, onların diğer ülkelerle olan ilişkileri, savunma sanayi, üretim, ihracat ve diğer ticaret hamleleri uluslararası ilişkilerimizde çok önemli olmaya başladı.

O nedenle ülke olarak hem iç ve hem de dış politika stratejileri belirlenirken turizm sektörü hesaba katılarak hareket edilmelidir.

Böyle bir olay sadece bizim ülkemize özgü bir durum değildir. Artık her ülkenin dışişleri bakanlığı temsilcilikleri, gidilen ülkelerle olan siyasi, sosyal ve ticari ilişkileri geliştirmenin yanı sıra turizm sektörüne ayrı bir özen göstererek işbirliklerinin buna göre planlamaya çalışıldığı sıklıkla görülmektedir.

Sonuç olarak, bir taraftan salgın öncesi dünya turizm pazarındaki iştah kabartan artışların olduğu bir durum varken, diğer taraftan salgınla birlikte ülkelerin tükenme noktasına gelen kaynaklarını daha efektif kullanma refleksi ile hareket edeceği bir döneme giriyoruz.

Öte yandan salgın sonrası normalleşme süreciyle birlikte insanların hem ruhsal hem de fiziksel travmalarını atlatmak için tatile çıkma isteklerini göreceğiz. Bütün bu karmaşaların içinde kendi yönünü bulmaya çalışan bir turizm pazarı olacağı aşikâr.

Önümüzdeki dönemde bu işten daha fazla pay almak isteyenlerin hem ticari rekabette ve hem de dış politika stratejilerinde sert bir mücadele içinde olacağına şahit olacağız.

Böyle bir mücadelenin farkında olan ülkeler, bir taraftan salgın sonrası rekabete hazırlanırken diğer taraftan bu işin en önemli ayağı olan turizm sektörünü maddi ve manevi yönden desteklemeye devam ediyorlar.

Artık turizm, sadece turizm değil, bunu net anlamak zorundayız, özellikle yöneticiler!

Yine, yeniden anlıyoruz ki, “Yurtta sulh, cihanda sulh” iyilik ve güzellik için gerekli.

İyi bayramlar dilerim.

Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159