17.11.2015, 10:25

Anılarla Halil Ak

Sektör hakkında “bildiklerinizi anlatın”
demiştik…
Hatta,“yazın” demiştik.
Geçenlerde Halil Ak ziyaretimize geldi.
Bazı anekdotlar nakletti.
İşte Halil Ak’ın anlattıkları:
Yıl 1951…
İsmetpaşa-Gerede arası çalışıyorum.
1942 model bir Chevrolet’im var.
Kamyondan bozma.
Çadırlı-tenteli…
Koltuk yerine karşılıklı iki sıra tahta koyardık.
İnsanlar otururdu.
Tahtaların altına da Karabük’ten gelen demirleri yerleştirirdik.
Hem insan taşırdık, hem yük…
O zamanlar, Karabük ile Gerede arasında yol yoktu.
Gece saat 02’de Karabük treni gelirdi İsmetpaşa’ya.
Treni karşılar; yolcuyu, yükü alırdık.
İsmetpaşa-Gerede arası 55 kilometre.
55 kilometre yol, 2.5 saat sürerdi.
Gerede’nin kışı yaman olurdu.
Arabada kalorifer yok. İnsanlar donmamak
için battaniyelere sarınırdı.
Sonraları, egzoz borusunu
arabanın içinde dolaştırıp kalorifer yaptık.
Bu durum 63-64’e kadar sürdü.
Alışana kadar, çok kişi elini, bacağını yaktı.
56 senesine kadar, Avrupa’dan gelen
otobüslerde bile kalorifer yoktu.
Sene 53…
Allah rahmet eylesin; Ahmet Veli Menger‘den iki kamyon aldım.
Bursa’da otobüs kasası yaptırdım.
Bir araba krank kırdı.
Krank yok… Piston yok…
O günler “yokluk” devriydi.
Mengerler’e gittim,
“Siz bu arabayı getirip sattınız, parçası yok.
Ne iş” dedim.
Sorunu çözemiyoruz. Araba yatıyor.
Ustalardan biri bana
“Sen doğru Ahmet Veli Menger’e git.
Senin meseleni o çözer” dedi.
Gittim… Gittim, ama görüşemiyorum ki…
“İthalat yok” diyorlar, başka bir şey demiyorlar.
Mengerler’in mü­dürünü aşıp
Ahmet Veli Menger‘e ulaşamıyo­rum.
Kafam bozuldu, bir 46 Ford kiraladım.
Krank kıran 46 Mercedes’i Ford’un arkasına bağladım.
O zaman Mercedes’in tamirhanesi Dolapdere’deydi…
46 Ford’un arkasına bağladığım
bizim arızalı Mercedes’le
Dolapdere’den Şişhane’ye tur attırıyorum.
Pankartlar bile yazmıştım.
Protesto eylemi üç gün sürdü.
Konu Ahmet Veli Menger’e gidiyor.
“Bu adamı bana getirin” diyor.
Böyle görüştük Ahmet Veli Menger ile…
“Senin parçalarını İzmir Fuarı’na getireceğim” dedi.
Fuara daha iki ay var…
Sözünü tuttu…
Rahmet içinde yatsın, benden parça ücreti bile almadılar.
“Numune” faslından hallettiler işi.
Parça konusunda “yokluk devri” hiç bitmedi.
Ama bulup-buluştururduk.
57 senesinde İstanbul’da askerim…
Ziyaretime benim gibi bir asker geldi.
Tanımıyorum adamı…
Selâm verdi, kendisini tanıttı.
Hataylı… Samandağlı’ymış…
Arabası, kampana yüzünden yatıyormuş.
Adana, İskenderun aramış, bulamamış…
Sormuş soruşturmuş,
“Geredeli Halil’de bulursun” demişler.
“-Yahu nerede bu Geredeli Halil?”
“-Gerede’de işte. Git, bulursun.”
Samandağı’ndan kalkmış,
Gerede’de beni arıyor.
Gerede’de demişler ki: “O İstanbul’da asker.”
Neyse… Anlattı derdini.
2  tane vardı bende…
Vereyim mi, vermeyeyim mi diye bir düşündüm.
Sonra acıdım haline.
“Bak” dedim “Ben parayla satmam.
Mademki buraya kadar gelmiş,
beni bulmuşsun,
vereceğim kampanayı.
Seni hiç araştırmıyorum.
Ödünç vereceğim.
Malzemeyi bulunca ister getir,
ister üstüne yat.
Sütüne kalmış…”
Verdim kampanayı, dualar ederek gitti.
3 ay sonra getirdi malımı.
Eskiden insana güven vardı. 
------------------------------------------------------

Bu yazı 31 Ocak 2011'de kaleme alınmıştır.

Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159