10.03.2015, 12:38

Gökyüzündeki gümüş renkli ay; söyle bana, sevdiceğim nerede?

Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde… bir su perisi varmış, güzel mi güzel, alımlı mı alımlı, akıllı mı akıllı, coşkulu, heyecanlı, mutlu, umutlu. Aklınıza gelebilecek bütün olumlu şeyleri barındırırmış kendinde. Bırakın onunla konuşmayı, oturup bir şeyler yiyip içmeyi, gözünüzün ucuyla bile görmüşseniz yeter de artarmış coşkunuzun büyüyüp dünyaları tutmasına.

İşte, o su perisinin yaşadığı göle yüzmeye biri gelmiş. Kulaç attıkça sular yarılmış, hışırdamış ama asla gürültü çıkarmamış, dalgalanmamış… Deyim yerindeyse yağ gibi kaymaya başlamış suyun içinde o genç ve dinç ve tabii bir o kadar yakışıklı adam.


Ne yapmalı…

Güzel su perisi aşık olmuş, hemen ossaat. Ama ölümlü birine gözükmek mümkün değil. Ne yapmalı, ne etmeli? Bir şeyler yapmalı ama ne? Tamam, bulmuş yolunu… Yolunu bulmak kolay, ama anlatmak çok, çoktan da çok zormuş. Bu sorunu çözse çözse su cini çözermiş. Yaşadığı aşk acısını, düş kırıklığını unutup koşmuş, hatta uçmuş o cinin yanına güzel su perisi. Anlatmış derdini. Cin dinlemiş. Renkten renge girmiş yüzü, elini kolunu koyacak yer bulamamış… Su cini, bunca yıl kendisinden bir şey istemeyen bu güzel su perisinin sorununu çözmek için düşünmüş taşınmış, biraz kaşınmış… doluya koymuş almamış, boşa koymuş dolmamış. Kitaplara bakmış, sonunda bir yol bulmuş. Güzel su perisi Ay’a yakarırsa olurmuş bu iş.

O kadar uzak, bir o kadar da yakın…

Ay, su perisinin can yoldaşıymış yalnız gecelerinde derdini döktüğü, birlikte gülüp eğlendiği… Bir şey demezmiş aslında. Sessizce dinlermiş sadece güzel periyi. Peri içini döktükçe daha bir ışıldarmış sanki, ama o kadar.

Bir kez daha tıkanmış yolu. Bir kez daha düşmüş çözümsüzlüğün o karadeliğine. Tam da dolunay varmış gökyüzünde. Bakmış, bakmış… boğazına koca bir düğüm gelmiş oturmuş, yutkunamıyormuş bile. Ama içinde bir deli dalga, içinde bir sevinç, içinde bir umut… Dile gelmiş:

Sonsuz gökyüzündeki gümüş renkli ay
Işığın her şeyi görüyor...
Dünyayı baştanbaşa dolaşıp,
İnsanlara eşlik ediyorsun.
Söyle bana, söyle bana sevdiceğim nerede?
Sonsuz gökyüzündeki gümüş renkli ay,
Lütfen, ona kendisine sarılmak istediğimi söyle...
Bir an için bile olsa,
Rüyalarında beni hatırlasın...
Onun uzaklardaki yerini aydınlat,
Ona burada kendisini kimin beklediğini söyle…
Bu hatırlayış onu uyandırsın... (Ahmet Makal çevirisi)


Sanatçının kaderi…

1841-1904 yılları arasında yaşayan, para kazanmak (ah, sanatçıların her zamanki derdi) amacıyla gittiği uzak yaban ellerde vatan özlemiyle ılık, yumuşak ve tatlı bir hüzünle yüklü nice eser vermiş Antonin Dvorak'ın “Ay’a Yakarış” aryası böyle çıkmış. Herkes, bir şekilde kendisine dokunan bir tını bulur bu aryada. İnternetin olanaklarıyla, birbirinden çok farklı (enstrümanlarla; modern ve klasik yanlarıyla yalınlığı, hareketliliği, hüznü, coşkusu ile) onlarca yorumunu bulabilirsiniz. yukarıda sözlerin de ışığında hep hüzün yüklü ama sizi sarıp sarmalayacaktır muhakkak.

Herkes ister o hayaller ülkesine gitmek… Herkes ister o güzel su perisini görmek, kendisine aşık etmek… Herkes için önemlidir o duygular. Tam da onun için işte, bırakmayın peşini o hayaller ülkesinin. Tam da onun için işte, hedefiniz o hayaller ülkesi olsun. Tam da onun için işte, müzik hiç ayrılmasın yanınızdan.

Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159