Teknoloji tarihindeki gaflar bize gösteriyor ki; cesaret kadar eleştiriye açıklık da şart. Eleştiriyi susturmak, en pahalı hatadır.

Teknoloji tarihi, yalnızca büyük icatların ve ilerlemelerin değil, aynı zamanda bu yeniliklere karşı yapılan hatalı öngörülerin de tarihidir. İnsanlık, yeni bir buluşla karşılaştığında çoğu zaman onu mevcut koşullar üzerinden değerlendirme eğilimindedir. Ortaya çıkan bu yanlış tahminler, tarihe “teknolojik gaf” olarak geçmiştir.

Ülkemizde, kurumsal kültür çoğu kez çelişkili bir tavır sergiliyor. Bir yandan çok cesur projeler geliştirilirken, bu projeler hakkında dile getirilen eleştiriler hoş karşılanmıyor. Sonuçta başarılı olunamıyor.

TEMSA’nın ürettiği Diamond, sektörün yakın tarihindeki en çarpıcı örnektir. Diamond’un tasarımında Neoplan’ın eski CEO’su Bob Lee’nin imzası vardı. Neoplan, özellikle 80’ler ve 90’larda radikal çizgileri ve cesur konseptleriyle tanınan bir markaydı. Bob Lee, vizyoner ama pazara uyumu gözetmeyen bir liderdi.

Diamond projesi gündeme geldiğinde, genel müdür araç maketini icra kurulunun önüne koyup “Bu otobüsü yapacağız, görüşlerinizi istiyorum” dediğinde, samimiyetle söz aldım. Öncelikle aracın konumlanacağı pazarın ve rakiplerin analizini yaptıktan sonra araç hakkında kişisel beğenilerimden çok, satışın içinde, doğrudan müşteriyle temas eden biri olarak onların beklentilerini aktarmak, yıllardır yolcu taşımacılığı yapan işletmecilerle, şoförlerle, hatta yolcularla birebir konuşan biri olarak duyduklarımı dile getirmekti. Çünkü o anda söylenenler, yalnızca bir otobüsün değil, yüzlerce çalışanın emeğini, milyonlarca liralık yatırımı ve en önemlisi müşterinin güvenini etkileyecekti.

Karşılığında “Sen Bob Lee’den daha mı iyi biliyorsun?” cümlesi ile verilen tepki, toplantıdaki herkesi susturdu. Kimse gerçek fikrini paylaşma cesaretini gösteremedi. Çünkü herkes fark etti ki bu sorunun aslında tek bir doğru cevabı vardı. Proje alkışlanmalıydı. Eleştiri, katkı değil tehdit gibi algılanıyordu.

Sonrasında yaşananlar malum. Ben şirketten ayrıldım, Diamond beklenen ilgiyi görmedi, müşteri mağdur oldu ve şirket büyük bir zarara uğradı. Oysa o gün söylenen birkaç samimi söz, dikkate alınsaydı belki de her şey farklı olurdu.

Burada mesele araç tasarımının iyi ya da kötü olmasından çok eleştirinin doğru anlaşılmamasıdır. Eleştiri, bir projenin düşmanı değil; tam tersine sigortasıdır. Bir satışçının, bir mühendisin ya da bir teknisyenin söylediği söz, yöneticinin vizyonunu küçültmez; tam tersine onu zenginleştirir. En pahalı hata, hatanın kendisi değil, hatayı görmezden gelmektir.

Ülkemizde eleştiri çoğu zaman kişiselleştirilir, hatta çalışanlara mobbing uygulanır. Bu kültür, inovasyonun önündeki en büyük engellerden biridir. Bu hikâye bize, yeniliğin sadece cesaretle değil, aynı zamanda eleştiriye açık bir kültürle mümkün olduğunu gösteriyor.

Yukarıdan gelen vizyon ne kadar iddialı olursa olsun, sahadaki gerçeklerle örtüşmediğinde başarısızlığa mahkûm olur. Çalışanların görüşleri dikkate alınmadığında hatalar zamanında düzeltilmez. Türk sanayisi kimi zaman çok cesur ürünler geliştirebilir ama ne yazık ki iç iletişimde korku kültürü hâkim olduğu için farklı sesler bastırılır. Cesur bir fikir hayata geçirilir, fakat zamanında yapılan uyarılar göz ardı edildiği için proje tutunamaz.

Bu örneği, teknoloji tarihindeki gaflara çok benzetirim. Diamond, yanlış öngörü ve sağlıksız kurumsal kültür nedeniyle potansiyelini gerçekleştiremedi. Eleştiriler dikkate alınmadığında, sadece ürün başarısız olmuyor, çalışanlar da zarar görüyor. En önemlisi, kurumlar böyle bir deneyimi “ders” olarak saklamak yerine “yasaklı konu”ya dönüştürüyor. Oysa gerçek ilerleme, hatalardan öğrenmekle mümkün.

30 Ağustos 1922’de, bağımsızlık uğruna verilen mücadelenin zaferle taçlanması sadece askeri bir başarı değil; aynı zamanda milletimizin “olduğu gibi” yaşama iradesinin de ilanıdır.

Bu ruhu yaşatmak, geçmişten geleceğe taşıyacağımız en değerli mirastır.

30 AĞUSTOS KUTLU OLSUN..! ■