09.07.2013, 11:12

Trafik düzeni sizi de rahatsız ediyorsa..!

Mevcut trafik düzeninden şikayetçi olmayanlar, buna ilişkin düşünce ve önerilerimin yer alacağı bu yazıyı okumayabilirler.
5 Temmuz 2012 günkü gazetelerde, polis sorumluluk alanındaki 2011 ve 2012 yıllarına ait ölümlü ve yaralanmalı trafik kazası sayıları, bu kazalardaki can kayıpları ile para cezası rakamları karşılaştırmalı olarak yer aldı. 
Kesilen cezalarda önemli artış var. Ancak bana göre, bu dahi yapılan denetimlerin daha yeterli olduğunu göstermiyor; çünkü aynı dönemde ölümlü ve yaralanmalı kaza sayısı da önemli oranda artmış. Bu bile tek başına kötü trafik düzenimizin göstergesi. Neyse ki bu kazalardaki ölüm sayısı artmayıp, sabit kalmış. Ancak yaralı sayısı yükselmiş. Tabii, ölümlü ve yaralanmalı olmayanlarıyla birlikte toplam kaza sayısının arttığını ve bunun sonucunda büyük maddi kayıp yaşandığını da belirtelim. Hiç şüphesiz ki bu kayıplar kötü trafik düzeninin ürünü. 

İki tür kayıp söz konusu…

Kötü trafik düzeninin sonuçlarını iki grup altında toplayabiliriz. Birincisi; yukarıda adı geçen trafik kazaları ve bunların doğurduğu kayıplardaki artışlar; tabii, can ve mal kaybı olarak. İkinci kayıp türü zaman kayıpları… Her ne kadar trafik kazaları da yolların kapanmasına ve zaman kayıplarına yol açsa da kaza dışındaki trafik yığılmaları ve tıkanıklıklar nedeniyle çok önemli zaman kayıpları yaşanıyor. 
Her türlü zaman kaybı insanlarda iş gücü kaybı getiriyor. Bunun ötesinde insanların beden ve ruh sağlığına olumsuz etkileri oluyor. Tıkanan yollarda kavgaya kadar varan problemleri görebilirsiniz. Bunun ötesinde zaman kayıpları, artan akaryakıt tüketimi, artan taşıt eskimesi, ticari taşıtlardan daha az yararlanma nedeniyle daha fazla taşıta ihtiyaç duyma ve bunlara bağlı çevre zararlarını getirebiliyor. Sonuçta önemli ekonomik ve sosyal kayıplar söz konusu.

Kentiçinde zaman kaybı 

Şehirlerarası yollarda kazalar ve buna bağlı can ve mal kayıpları zaman kayıplarının önüne geçerken şehiriçi yollarda zaman kayıpları çok daha dikkat çekici olabiliyor. Şehirlerarasında yolların miktar olarak yetersizliği daha az hissedilirken yol kalitesine ilişkin sorunlar kayıplarda daha etkili. Şehiriçindeyse yolların fiziki yetmezliği daha önemli. gerek şehirlerarası gerekse şehiriçi yollarda yol yetersizliklerini fiziki miktarların durumu ve mevcut fiziki imkanların kötü kullanımı şeklinde ayırabiliriz. 
Yolların fiziki imkanlarının kötü kullanımı bakımından araçların yolları seyahat amaçları dışında duraklama ve park etmeleri özellikle de şehiriçi yollarda çok önemli. Sayın Ege Cansen’in 3 Temmuz 2012 tarihli Hürriyet gazetesindeki konuya ilişkin yazısında “Park yasağı şehiriçi trafik düzeninin esasıdır” demesi bence çok yerindedir. 

Yollar işgal altında

Pek çok yolun en sağ şeridinin park amaçları için kullanıldığını ve bunun şerit yani kapasite kaybı yarattığını biliyoruz. Bunun yanına içinde sürücü bulunur şekilde veya flaşörler yakılarak sürücüsüz biçimde ikinci şeridin park veya duraklama amaçlı işgali ekleniyor. Esnaf, yükleme-boşaltma, onarım gibi işlerini yollar üzerinde görebiliyor. Yollardaki otobüs durakları hak sahibi otobüsler tarafından kötü kullanılıyor. Aynı duraklar taksilerin veya başka bir taşıttan gelecek yolcusunu bekleyen otomobillerin işgali altında. Bazen bu uygulama duraklamayı aşan park boyutuna gelebiliyor. Otobüsler ve diğer taşıtlar bu işgalden sonraki bir şeridi daha kapatarak işlerini yapabiliyorlar. Uzun uzun anlatmaya gerek yok; çünkü bunu herkes biliyor, görüyor. Bu nedenle ben, Sayın Ege Cansen’in tezini ‘şehiriçi trafik düzeninin esası, park ve duraklama düzeni ile yasaklardır’ şeklinde genişletmek istiyorum. 

Tercih sizin…

Yol yetersizliklerinin giderilmesinde yeni yol yapımı yanında yollardaki araç sayısının azaltılması ve mevcut yollardan etkin faydalanma çok önemli. Burada etkin faydalanma kapsamında park ve duraklama konusunda nasıl davranılması sorusu aklımıza geliyor. Ya yolun etkin kullanımını engelleyen park yasağı ve uzun süreli duraklama yasağı ihlallerini önleyeceksiniz ya da yeni yol, köprü, düzenleme masallarına aldanıp bu tıkanıklıkları yaşamaya razı olacağız. Birincisinden yana olan ben, buna ilişkin iki öneri sunmak istiyorum.

Belediyelere yetki

Eğer park yasağı ihlallerini önlemek, en azından azaltmak istiyorsak bu ihlalleri yapanların rahatsız olması pahasına buna ilişkin denetim ve cezalandırmayı arttıracağız. Bu yönde bir politika belirleyip uygulama yanında yeterli denetim imkanını da yaratacağız. Pek de bir nitelik gerektirmeyen park yasağı denetim ve cezalandırması konusunda belediyelere de yetki veren bir düzenleme çok belirleyici olacaktır. Böylece ülke genelindeki politikalardan bağımsız olarak her yerleşim birimi kendi politikasını belirleyip belediyesi eliyle bunu uygulayabilecek ve belediye seçimlerinde bu hususu da değerlendirecektir. Altyapıdan sorumlu makam, bunun kullanımından da sorumlu olacak, yeni yol ve/veya denetim tercihinde bulunacaktır. Buna ilişkin ceza gelirlerinin yerel yönetimlere bırakılması hem etkinlik hem de belediyeye kaynak sağlayacaktır. Üstelik tartışılmakta olan kentiçi trafiğin belediyelere devri konusunda önemli bir adım da atılmış olacaktır. Elektronik Denetleme Sistemi (EDS) belediyeler tarafından kurulsa da bütün işlemler polis tarafından yapılıp, kesilen cezaların cüzi bir kısmı belediyeye verilmekte; bu yanlışın da önüne geçilmeli. Bu öneride polisin yükü azalacaktır.

Ortak kazanç ve paylaşım

Bir başka husus; halk otobüsü, minibüs, taksi gibi ticari taşıma araçlarının trafik düzenini bozmak (taksiler için trafiğe gereksiz çıkma dahil) pahasına kazanç elde etme düzeninin bitirilmesidir. Bu da ortak yönetim altında ortak kazanç ve paylaşım esaslı çalışmalarıdır. Böylece hem yollardaki ticari araç sayısı azalacak hem de gereksiz bekleme ve işgaller yoluyla trafiğin engellenmesi durumu önemli ölçüde ortadan kalkacaktır. 
Mevcut durumdan menfaati olanlar ile bu durumdan şikayeti olmayanlar, yine de bu yazımı okumamış ve bu önerileri duymamış gibi yapabilirler. ■
Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159