22.03.2023, 15:32

GAP

Geçmişte ülkemiz için turizm denildiğinde akla 3S gelirdi. İngilizce Sea, Sand, Sun (deniz, kum, güneş) kelimelerinin ilk harflerinden oluşan bu sloganla uzun yıllar dünyadan ülemize turist çekmeye çalıştık. 

Ancak zaman içerisinde, turizmin önemi anlaşıldıkça ve potansiyeli hakkında bilgi sahibi olmaya başladıkça bu alandaki yatırımların ve kaliteli otel-yatak miktarının artmasıyla sadece deniz güneş ve kum üçlemesinin çok yeterli olmayacağını anlamaya başladık. İç ve dış turizmin içinde çeşitlenmeler oluşmaya başladı.

Deniz, kum, güneş turizminin yanısıra, ülkemizin sahip olduğu yüksek potansiyel nedeniyle farklı yörelerde turizm yatırımlarının gelişmesi  sonucu doğa ve kültür turizmi, sağlık turizmi, kış turizmi, kongre turizmi, spor turizmi, gastronomi turizmi, dinsel turizm vs. gibi pek çok yeni dallar oluştu. 

Böylece yılın ege ve akdeniz bölgelerine ve özellikle de yaz aylarında sıkışmış olan turizm, ülkenin her bölgesine ve yılın her dönemine  yayılmaya başladı, oniki ayı kapsayacak şekilde gelişti.

Bu gelişme ve değişim sonucu en çok dikkat çeken bölgelerden bir tanesi doğu ve güneydoğu Anadoludur. GAP bölgesi dediğimiz alandaki illere düzenlenen turlar ile on binlerce kişi bu bölgeye akın etti. Geçtiğimiz onlarca yıl terör belasıyla boğuşan ve terör tehdidinın azalmasıyla kendine gelmeye başlayan söz konusu bölgenin tarihi, turistik ve otantik yerlerini keşfetmeye başladı. 

Gap turlarıyla yepyeni bir görünüm kazanmaya başlayan illerdeki halk için misafirperverliğin yanı sıra kültürel zenginliğin bir arada olduğu yepyeni bir turizm dalı oluştu. Bu hareket sonrası oluşan canlılık ile halk extra kazançlar elde etmeye başladı. Bölge insanı diğer bölgelerden gelen insanlar arasında daha bir yakınlaşma ve kaynaşma imkanı buldu. Bazı önyargılar yıkıldı. Sektörel bazda da şehirlerarası kadar turizim taşımacılığı da bu işten fazlasıyla nasiplendi.

6 Şubat’ta bu bölgedeki on ili kapsayan geniş bir coğrafyada meydana gelen binlerce insanımızn ölümüne onbinlerce binanın yıkımına sebep olan deprem felaketi sonrası,  bölge halkı canlarını, yakınlarını, evlerini ve işlerini kaybetti. Bu ağır feelaket sonrası  bölgeden ister istemez bir miktar göç başladı. Bu göçün kalıcı olup olamayacağı, devletin bölgeye göstereceği destek, yapılacak yatırım ve yapılaşma sonrası belli olacaktır. 

Depremden sonra herşey ama herşey gibi ticaret de olumsuz etkilendi. Bana göre en çok da turizm olumsuz etkilendi. Turizm konusunda gelecek dönemde bir kaç yıl sürecek bir aksamanın olacağı aşikardır. Bu zamanın ilk diliminde maalesef deprem korkusu yanı sıra konaklama ve turizm mekanlarının da yıkılmış-hasar almış olması da önemli bir sorun olarak değerlendirilmektedir. 

Üstüne üstlük, geçtiğimiz hafta  aynı bölgede görülen sel felaketi de bunun üzerine tuz biber oldu. Henüz deprem yaraları tam olarak sarılamamışken üzerine gelen sel ile sorunlar daha da katmerleşti.

Peş peşe gelen olumsuz gelişmelerden etkilenmeler sadece bölgenin ve bölge insanının şansızlığı mıdır?  İdarecilerin zaafı mıdır? Siyaset nedeniyle yapılan işlerin ehli tarafından veya layıkıyla yapılmaması mıdır?  

Tek gerçek, insanımızın daha fazla zorluklarla karşı karşıya kalmadan yapılması gereken her ne varsa ivedilikle hayata geçirilmesidir.   

Merkezi yönetimden, bölgesel yönetime kadar herkes, senkronize bir şekilde çalışmak zorundadır. Biz kavramı her şeyden önemlidir. Felaketlerde insanımızın  bütün ötekileştirmeleri elinin tersiyle itip nasıl bir sinerji oluşturduğunu hep birlikte gördük. Bu sinerjinin devamı için kamu ve özel sektör ve siyasetin içindeki tüm unsurların aklı selimle hareket etmesini beklemek hakkımızdır. 

Tercihler ve sonuçlar...Her defasında böyle olmamalı diyoruz.  

Dönüp, dolaşıp sonuçta cezayı ödeyen yine biz oluyoruz. ■

Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159