16.08.2022, 14:35

Şehir ve Ulaşımın Felsefesi ve Akıllanması - 3

Sürdürülebilir kalkınma; günümüz ihtiyaçları karşılanırken gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılama haklarından ödün vermeyen kalkınma modelidir. Bu bağlamda, çoğu zaman ekonominin kalp atışı olarak tanımlanan ulaştırma sektörü, bir ülkenin veya bölgenin sürdürülebilir kalkınmasının en önemli yapıtaşlarından birini oluşturmaktadır. Bu da sürdürülebilir ulaştırma politikaları oluşturularak ulaştırmanın çevresel, ekonomik ve sosyal etkilerinde dengenin sağlanmasının gerekliliğini vurgulamaktadır.

Bu anlamda; eşsiz İstanbul örneğine bakacak olursak; tarihin en hızlı aktığı coğrafyanın en büyük tehditlere ve fırsatlara gebe olduğu Anadolu-Mezopotamya-Kafkaslar-Balkanlar-Ön Asya’nın merkezliğindeki mega kent; Avrupa’nın onlarca ülkesinden daha büyük bir nüfusa, eşsiz doğal ve tarihi güzelliklere, Boğaziçi’ne ve dünyadaki bütün güncel teknolojik vb. iletişim araçlarına doğrudan erişilebilirlik imkânına sahiptir. Bu imkânların arka planındaki tarihi sürece baktığımızda; bunun ‘sürekli işgaller, kuşatmalar, engebeli topografya, büyük göç hareketleri üzerinde bulunma’ gibi gerçeklerle buluştuğunu görüyoruz. Bütün bu tecrübesiyle İstanbul doğal yapısı ve tecrübesi itibariyle olağan dışı (irregular) bir devasa şehirdir. İstanbul; şehirleşme-ulaşım-göç-hizmet-siluet-dönüşüm vb. parametreleri itibariyle çok daha büyük ölçeklerde ve kendine has özellikleriyle değerlendirilmesi gereken bir yapıyı ifade etmektedir. İstanbul’un doğal yapısı aynı zamanda deniz ulaşımı-demiryolu ulaşımı-kablolu sistemler (teleferik) iç suyolları ve benzeri ulaşım türlerine sağladığı imkanlarla ‘intermodal entegrasyon ve dağılım’ konusunda en uygun ve orijinal imkanları potansiyel olarak sağlayabilecek bir şehirdir. İçerisinde barındırdığı yeni iç merkezlenmeler dolayısıyla da ‘normal şartlar’ şehirlerarası olarak sınıflandırılabilecek kimi ulaşım sistemlerinin ‘İstanbul’ özelinde ‘şehiriçi’ olarak da değerlendirilebileceğini söyleyebiliriz.

Bütün bunlarla beraber; İstanbul; yeni ve gelişen ulaşım sistemlerinin imkânlarıyla; Trakya-Güney Marmara-Batı Karadeniz-İç Batı Anadolu’yu kapsayan geniş bir alanın ve hatta Bulgaristan, Yunanistan’ın kuzeyi, Makedonya, Kosova, Bosna Hersek ve Sırbistan’ın kuzeyi ve Karadağ gibi geniş bir uluslararası coğrafyanın mevcut şehirlerini orta vadede günübirlik yolculuk imkânlarıyla alt-şehir olarak kendisine bağlayabilecek potansiyeldedir.

Yine aynı şekilde ülkemizin bir başka yöresi olan Van Gölü yöresinde (Van, Bitlis ve mücavir alan) deniz ulaşımı anlamında, geçmişten bugüne çeşitli uygulamaların olduğu ve son yıllarda bunun daha da ivmelendiği gerçeği vardır. Van yöresi için deniz ulaşımı ve demiryolu ulaşımında ciddi imkânların olduğu ve ivedilikle uygulanması gereği bir gerçekliktir. Aynı zamanda Van örneği; Cumhuriyet’in erken dönemlerinden itibaren ‘türler arası entegrasyon’un ilk örneklerini ortaya koymuştur. Öyle ki; uzun bir ağ boyunca takip edip Van üzerinden İran ve Pakistan coğrafyalarına devam eden devasa demiryolu hattı, daha ilk tecrübelerinden itibaren; Bitlis’te raylarından sökülen lokomotif ve vagonların feribotlarla deniz ulaşımı vasıtasıyla Van’a taşınması ve oradan da tekrar raylar üzerine montesiyle İran ve Pakistan’a demiryolu ile devam etmesi uygulamasını ihtiva etmektedir.

Ulaştırma sistemleri arası dengeli model dağılım ve türler arası entegrasyon; bütün ulaştırma argümanlarından maksimum düzeyde faydayı, üst düzey hizmet parametrelerini, erişilebilirliği had safhada desteklemektedir ki; bütün bunlar doğru bir ‘şehir planlama’ sürecinin sebebi ve sonucudur. Dolayısıyla kentsel dönüşümün doğru uygulanabilirliğinin de ‘anahtar’ konularıdır. ‘Kentsel dönüşüm’ bir prosesi, yani süreci ifade eder ki; bu da entegrist bir bakış açısı gerektirir. Kentsel dönüşümde kentte eski ile yeni arasında bir uyum (insicam: harmoni) oluşturmayı hedefler ki bu da ancak entegrist bir yaklaşım ile söz konusu olmaktadır. Bu süreçte; mevcut yapı içerisindeki sorunlu alanların (mahallelerin) tamamıyla yıkılması yerine bütüncül bir bakış açısıyla bu mahallelerin mevcut sorunlarını kendi iç dinamiklerini harekete geçirerek ıslahı yoluna gidilmesi tercih edilmelidir. Buda; bütüncül, katılımcı, yönetişimci bir süreci ifade eder. Hele ki İstanbul özelinde bu; daha da stratejik ve öncül bir hal alır. Mevcut organik kültürel-sosyal-ekonomik-şehirsel doku; kendi iç dinamiklerinin hareketi geçirilmesi ve dolayısıyla tabir yerindeyse kendi cazibesiyle ve bunun iyi yönlendirilmesi-yönetilmesi ile kendi entegrasyonunu çözer ve dönüşümünü tamamlar hale getirilmelidir. Burada; rant odaklı bakışı önü tamamen alınmalı hizmet odaklı perspektif, bütünüyle öncelenmelidir. Sürdürülebilirlik kavramı; kentsel dönüşümden, entegre ve dengeli bir model karaktere sahip ulaştırma sisteminden ayrı düşünülemez. Burada sürdürülebilirlik kavramını; insan odaklı, tasarrufu önceleyen, üretimi karakterize eden ve tüketimi dengeleyen bir yaklaşım olarak okuyabiliriz ki; bu da günümüzü aşan, ileriyi planlayan ve bunun içinde geçmişin kavrayışı üzerine ayağını yere sağlam basan bir bakış açısını beraberinde getirir. Bütün bunlar da; bir süreklilik algısı gerektirir. Bu algı da; geçmişi doğru okuyan ve bunun üzerine sürekliliği olan bir perspektifin inşasını işaret eder. Bütün örnek Batılı şehirler; bu bütünlüğün, sürekliliğin ve sürdürülebilirliğin örneklerini yansıtarak kendi doğrularını ortaya koymaktadırlar.

Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159