14.09.2023, 17:27

Kentte ve Kentlerarası Ortamda Ulaştırmanın İnsan ve Canlı Hayatı İle İlişkileri - 1

Bugün sizlere ulaştırmanın kentsel hayatla ilişkileri ve kentler arası ortamda canlı hayatı üzerine etkilerini değerlendireceğim.

Ulaştırma Sistemleri arası dengeli modal dağılım ve intermodal entegrasyon; bütün ulaştırma argümanlarından maksimum düzeyde faydayı, üst düzey hizmet parametrelerini, erişilebilirliği had safhada desteklemektedir ki; bütün bunlar doğru bir şehir planlama sürecinin sebebi ve sonucudur. Ve dolayısıyla kentsel dönüşümün doğru uygulanabilirliğinin de anahtar konularıdır. Daha öncede belirttiğimiz üzere; kentsel dönüşüm bir prosesi yani süreci ifade eder ki; buda entegrist bir bakış açısı gerektirir. Nasıl ki ulaştırma sisteminde modal entegrasyonu ön plana çıkarıyorsak aynı şekilde kentsel dönüşüm de kentte ‘eski ile yeni’ arasında bir uyum (insicam: harmoni) oluşturmayı hedefler ki bu da ancak entegrist bir yaklaşım ile söz konusu olur. Bu süreçte; mevcut yapı içerisindeki sorunlu alanların (mahallelerin) tamamıyla yıkılması yerine bütüncül bir bakış açısıyla bu mahallelerin mevcut sorunlarını kendi iç dinamiklerini harekete geçirerek ıslahı yoluna gidilmesi tercih edilmelidir. Bu da; bütüncül, katılımcı, yönetişimci bir süreci ifade eder. Hele ki İstanbul özelinde bu; daha da stratejik ve öncül bir hal alır. Mevcut organik kültürel-sosyal-ekonomik-şehirsel doku; kendi iç dinamiklerinin hareketi geçirilmesi ve dolayısıyla tabir yerindeyse ‘kendi cazibesiyle’ ve bunun iyi yönlendirilmesi-yönetilmesi ile kendi entegrasyonunu çözer ve dönüşümünü tamamlar hale getirilmelidir. Burada; rant odaklı bakışı önü tamamen alınmalı ‘hizmet odaklı’ perspektif, bütünüyle öncelenmelidir. Zira; Avrupa’da Prag, Milano, Paris vb. şehirlerin genel görünümünden okumalar yaptığımız takdirde, önümüze tarihi mahalleri (dokusu) ile modern yapıları; görsel-fiziksel-toplumsal vb. her anlamda entegre etmiş, sentetik değil ‘organik’ bir yapıya dönüştürmüş bir tecrübe ile karşılaşmaktayız. Aksi durum; İstanbul özelinde ve ülkemiz genelinde ‘ekonomik mağduriyetler, sosyal problemler, kültürel kopukluklar, sosyal adaletsizlik ve toplumsal iletişimsizlik’ gibi maliyetleri önümüze çıkartacaktır.

Bütün bu sürecin Batıdaki işleyişine baktığımızda; tarihsel-felsefi-teknolojik bir bütünlüğü ve sürekliliğin olduğunu görmekteyiz. Bu bağlamda; uzunca bir süredir en büyük eksiğimizin ‘sürekli ve anlamlı bir perspektifi’ oluşturamamak olduğunu görmekteyiz ki, bununda teknik-sosyal-ekonomik-kültürel vb. her anlamda olumsuz yansımalarını birer tecrübe olarak edinmekteyiz. Bundan dolayı; ‘Şehir’ ‘tarihte şehir’ ‘Selçuklu ve Osmanlıda Şehir’ ve bunun üzerinden Cumhuriyet tecrübesi ile birlikte ‘Şehir Anlayışımıza’ dair geliştirilebilecek yaklaşımlar için çaplı okumalar yapılması gerekliliği ortadadır. Her şehrin bir dili ve anlattıkları vardır. Sözgelimi bir Osmanlı Başkenti Bursa neyi anlatır? Cumhuriyet dönemi başkentimiz Ankara’nın dili nedir? Anadolu Selçuklu’ya başkentlik etmiş Konya ve Sivas hangi mantaliteyle şekillenmiştir? Üsküp; çarşı mescit hastane sokak medrese (okul) yerleşimiyle nasıl bir tasavvur ortaya koyar? Diyarbakır’ın suriçi bölgesindeki yerleşim ‘şehir hayatına dair’ neleri anlatır? Ve elbette; Bizans Çağı’ndaki ‘İstanbul’; Dünyaya neyi anlatıyordu? Osmanlı Çağı’ndaki ‘İstanbul’ Dünya’ ya neler söyledi? Bizans Çağı’ndaki Anadolu sathı şehir yapılanması nasıl bir dağılıma sahipti? Selçuklu Çağı’ndaki Anadolu Şehir Dağılımı ve Yapılanması neleri ortaya koydu?

Daha önce çok defa ele aldığımız sürdürülebilirlik kavramı; kentsel dönüşümden, entegre ve dengeli Bir modal karaktere sahip ulaştırma sisteminden ayrı düşünülemez. Burada sürdürülebilirlik kavramını; ‘insan odaklı, tasarrufu önceleyen, üretimi karakterize eden ve tüketimi dengeleyen’ bir yaklaşım olarak okuyabiliriz ki; buda ‘günümüzü aşan, ileriyi planlayan ve bunun içinde geçmişin kavrayışı üzerine ayağını yere sağlam basan’ bir bakış açısını beraberinde getirir. Bütün bunlarda; bir ‘süreklilik algısı’ gerektirir. Bu algıda; ‘geçmişi doğru okuyan’ ve bunun üzerine ‘sürekliliği olan bir perspektifin inşası’nı bizlere işaret eder. Bütün örnek Batılı Şehirler; bu bütünlüğün, sürekliliğin ve sürdürülebilirliğin örneklerini yansıtarak kendi ‘doğruları’nı ortaya koymaktadırlar. Bizlerde; bu bağlamda kendi perspektifimizi ortaya koyarak kendi tecrübelerimiz paralelinde ‘doğrularımızı’ üretmeliyiz. O zaman; ‘bizim şehrimiz’ ‘bizim ürünümüz’ ‘bizim çözümümüz’ ‘bizim icadımız’ ve ‘bizim mühendisliğimiz’ diyebileceğiz.

Devam edecek...

Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159