21.11.2023, 14:51

Kentte ve Kentlerarası Ortamda Ulaştırmanın İnsan ve Canlı Hayatı İle İlişkileri - 3

Dünyadan örneklere baktığımızda; Moskova’nın Şehir Yapısı itibariyle, kendine özgü bir dili, tarihi tecrübeyi, kronolojiyi(Çarlık Dönem, Sovyet Dönem, Federal Dönem) tamamıyla yansıttığını görürüz. Bir diğer Rusya Şehri St.Petersburg; aşırı soğuk iklimi, Kuzey Kutbuna yakın konumu ve buna bağlı iklim özellikleri paralelinde eşsiz bir şehirlenmeyi( kültürlenmeyi) ortaya koyabilmiştir. Aynı şekilde Finlandiya’nın başkenti Helsinki; bataklıkların kurutulması, savaşlar, kıtlıklar vs. eşliğinde gelişen tarihi çerçevesinde ‘yeşilin eşsiz güzelliğini yansıtan’ bir şehirleşmeye ulaşabilmiştir. Yenidünyanın keşfiyle Kuzey Amerika’nın sakinleri haline gelen günümüz Kanada vatandaşlarının üzerinde yaşadığı Vancouver, Toronto gibi şehirler yaşam kalitesi en üst düzeyde olan, konfor ve hizmet parametreleri itibariyle en yüksek yaşam kalitesini yansıtan özelliklere sahip olup, ulaşım problemlerini bütünüyle çözmüş durumdadır. Geneli itibariyle dünyada Kuzey Şehirleri; daha az nüfus yoğun yapıları, göç yolları üzerinde olmayışları(tarihin daha yavaş aktığı) gibi konumlanmaları itibariyle ve Batı-Kuzey’in yeryüzünde yakaladığı ekonomik-teknik-kültürel üstünlük çerçevesinde sorunlarını minimize etmede daha avantajlı konumdadırlar. Bir başka; Anglo-Sakson (Kuzey-Batı İttifakı) Kültürü şehri örneği ise dünyanın en güney ucundaki Avustralya’nın Sidney, Canberra (Kanbera) ve Yeni Zelanda’nın Wellington (Velingtın) şehirlerinde görülebilmektedir. Bu şehirlerde; alışılmışın dışındaki iklimleri, yüksek hayat standartları, az nüfuslanmaları itibariyle yine bir Batı Uygarlığı ortak dilinin örneklerini sunmaktadır.

İstanbul başta olmak üzere şehirlerimiz; Osmanlı Selçuklu ve daha öncesinden bu yana, Camii figüründen avlu tasarımına, halkın toplanma yeri anlayışından sokak dizaynına (çıkmaz sokaklar), evlerin cephe oluşumundan kapılarımızın tasarımına, şehir planlamasının engebeli ve düz arazide yayılış şeklinden topografyayla bütünleşme tarzına kadar ‘incelikli bir dili ve tasavvuru’ ortaya koymaktadır. Öyle ki; kapılarımız başlı başına birer sanat eserini meydana getirirken, kitlelerin toplandığı ortamlar ‘meydanlar’ değil ‘çınaraltı’lar olarak kendini göstermiştir. Meydanlar; geneli itibariyle Batı’ da ‘güneşin az olduğu iklimlerde’ halkın güneşi en doğrudan alabileceği(güneşleneceği, ısınacağı) alanlar mantalitesine dayanır. Bu anlamda; bizdeki ‘çınaraltı’ların işlevi daha farklıdır. Mühendislik kelimesi bizde ‘hendese: yer’ kökenli olup, yeryüzünün geometrisinin ilmini ifade ederken, Batı’ da mühendis kelimemizin karşılığı ‘engineer’ olup ‘engine’ kök kelimesindendir ve ‘balans, cihaz ve en nihayetinde ‘motorize’ kelimesi ile açılımlanır. Bütün bu bağlamda; aslında yeryüzü ile barışık, onunla savaşmayan, ondan hâsıl olan bir tekniği ifade eden, doğayla rekabet etmeyen ama onla uyum(insicam, harmoni) içerisinde bir imarı ifade eden bir sürecin ortaya konuşudur. Hal böyle iken; bizde Camii ve benzeri yapılardaki genel ‘kubbeli’ tasarımında, yer altı, yeryüzü (ru-i zemin) ve gök arasında bir uyuma(ulaşıma) temellenmiş bir düşüncenin(dilin) ürünü olduğunu söyleyebiliriz ki, bu şekilde üç düzlem arasında bütünleşik bir yapının göğe ulaşan aşkınlığıyla tamamlandığını okuyabiliriz. Günümüz modern yapılarının, özellikle, salt betonarme gökdelen tasarımlarının,, gerçek anlamda ‘göğü delen’ ‘yerle barışık olmayan’ ve ‘doğa ile rekabet halinde’ bir dile sahip olduğunu söyleyebiliriz. Hâlbuki bütün bunların yanı sıra, günümüz modern Batılı kentlerin birçoğunda, yeşil ile barışık ‘çok katlı’ alternatif yapı tasarımlarının varlığı da bir gerçekliktir. Bütün bunlar; şehircilik-ulaşım-mimari’nin birbirini olumlu-olumsuz anlamda sürekli besleyen süreçler olduğunu ve ancak geçmiş-bugün-gelecek, ulaşım-planlama-şehircilik, akademi-piyasa, teori-uygulama vb. hususlarda entegrist bir yaklaşımın bizim ‘sürdürülebilirlik kavramı’ mızı şekillendirmemizde bizleri perspektif sahibi yapabileceğini ifade etmeliyiz. Dolayısıyla –her işi yaparım- mantığından uzak bir şekilde ve bununla beraber, gerçek zanaatkârların-tasarımcıların-reformistlerin ‘Mimar Sinan’ örneğinde olduğu gibi, iyi bir mimar, iyi bir mühendis, iyi bir sosyal gözlemci, iyi bir matematikçi ve iyi bir aksiyoner zirve kişilikler olduğunu hatırlardan çıkarmamalıyız.

Devam edecek...

Yorumlar (0)
banner117
15
açık
banner159